13 Mayıs 2025 Salı

Kalp ve Damar Hastalıklarının Gerçek Nedeni: Diyabet mi, Kolesterol mü?

Kalp ve damar hastalıkları, dünya genelinde bir numaralı ölüm nedeni olarak kabul edilmektedir. Her yıl milyonlarca insan kalp krizi, inme ve diğer kardiyovasküler sorunlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Popüler söylemlerde bu hastalıkların temel nedeni olarak sıkça kolesterol işaret edilse de, bilimsel kaynaklar ve tıp literatürü farklı bir gerçeği ortaya koymaktadır: Kalp ve damar hastalıklarının bir numaralı nedeni diyabet ve insülin direncidir. Bu makalede, kolesterolün kalp hastalıklarındaki rolüne dair yaygın yanlış anlamaları, diyabetin bu hastalıklardaki baskın etkisini ve kolesterol düşürücü ilaçların potansiyel risklerini detaylı bir şekilde ele alacağız.

Kalp ve Damar Hastalıklarının Gerçek Nedeni: Diyabet ve İnsülin Direnci

Tıp fakültelerinde okutulan temel ders kitapları ve güvenilir bilimsel kaynaklar, kalp ve damar hastalıklarının birincil nedeninin diyabet ve insülin direnci olduğunu açıkça belirtmektedir. Diyabet, kan şekeri seviyelerinin yüksek olmasıyla karakterize bir durumdur ve bu yüksek glikoz seviyeleri damar duvarlarında kronik bir iltihaplanmaya (enflamasyon) yol açar. Bu enflamasyon, damar sertliği (ateroskleroz) ve damar tıkanıklığına neden olan plakların oluşumunu tetikler. İnsülin direnci ise, vücudun insüline yanıt verme yeteneğinin azalmasıyla ortaya çıkar ve genellikle karbonhidrattan zengin beslenme alışkanlıklarıyla ilişkilendirilir.

Diyabetin Rolü

  • Enflamasyon ve Plak Oluşumu: Diyabet, damar duvarlarında kronik enflamasyona neden olur. Bu enflamasyon, damar sertliğine ve plak oluşumuna zemin hazırlar. Plaklar, damarların daralmasına ve kan akışının engellenmesine yol açarak kalp krizi veya inme riskini artırır.
  • Karbonhidrat Tüketimi: Aşırı karbonhidrat tüketimi, özellikle rafine şekerler ve işlenmiş tahıllar, kan şekeri seviyelerini hızla yükseltir ve insülin direncini tetikler. Bu durum, uzun vadede diyabete ve dolayısıyla kalp damar hastalıklarına yol açar.
  • Bilimsel Konsensüs: Tıp literatüründe, kalp ve damar hastalıklarının bir numaralı nedeninin diyabet olduğu konusunda herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Bu bilgi, tıp öğrencilerine öğretilen temel bir gerçektir ve klasik tıp kitaplarında açıkça yer alır.

Kolesterolün Yanlış Anlaşılması

Kolesterol, popüler söylemlerde kalp hastalıklarının ana suçlusu olarak lanse edilse de, bilimsel gerçekler bu algıyı desteklememektedir. Kolesterol, insan vücudunda hayati bir rol oynayan bir lipittir (yağ). Vücudun temel yapı taşlarından biri olan kolesterol, aşağıdaki işlevlere sahiptir:

  • Beyin Sağlığı: Beyin hücrelerinin yaklaşık %40’ı kolesterolden oluşur. Kolesterol olmadan beyin gelişimi ve işlevi mümkün olmaz.
  • Hormon Üretimi: Seks hormonları (testosteron, östrojen gibi) ve diğer steroid hormonlar kolesterol yapı taşına dayanır.
  • Hücre Yapısı: Hücre zarlarının temel bileşeni olan fosfolipitler, kolesterol olmadan oluşamaz. Kolesterol, hücre duvarlarının stabilitesini sağlar.
  • Damar Sağlığı: Kolesterol, damar duvarlarının yapısında da kritik bir rol oynar.

Virchow’un Yanılgısı

  1. yüzyılın ortalarında, histoloji biliminin öncüsü Rudolf Virchow, mikroskop altında damar plaklarını incelediğinde bu plaklarda kolesterol kristalleri gözlemledi. Bu gözlem, Virchow’un plakların kolesterol tarafından oluşturulduğu yorumunu yapmasına yol açtı. Ancak, bu yorum bir hipotezdi ve bilimsel bir kanıtla desteklenmiyordu. Alternatif bir ihtimal, kolesterolün bu plaklara tamir amaçlı gönderildiğiydi. Günümüzde biliyoruz ki kolesterol, vücudun enflamasyon bölgelerini onarmak için kullandığı bir “tamir harcı” gibi davranır.

HDL ve LDL: Gerçek Nedir?

Halk arasında “iyi kolesterol” (HDL) ve “kötü kolesterol” (LDL) olarak bilinen bu moleküller, aslında kolesterol bile değildir. HDL (yüksek yoğunluklu lipoprotein) ve LDL (düşük yoğunluklu lipoprotein), kolesterolü vücudun farklı bölgelerine taşıyan ve yerleştiren proteinlerdir. Bu moleküller olmadan, kolesterol ne beyne taşınabilir ne de enflamasyon bölgelerinde tamir amaçlı kullanılabilir. Dolayısıyla, HDL ve LDL vücut için elzemdir ve “iyi” veya “kötü” olarak etiketlenmeleri bilimsel bir temele dayanmaz.

Kolesterol Düşürücü İlaçların Riskleri

Kolesterol düşürücü ilaçlar, özellikle statin grubu ilaçlar, kalp damar hastalıklarını önlemek amacıyla yaygın bir şekilde reçete edilmektedir. Ancak bu ilaçların ciddi yan etkileri bulunmaktadır:

  • Kas Hasarı: Statinler, kas erimesine (rabdomiyoliz) yol açabilir ve kas ağrıları gibi yan etkilere neden olabilir.
  • Beyin Sağlığı: Kolesterol, beynin yapı taşı olduğundan, kolesterol düşürücü ilaçlar beyin hasarına, unutkanlığa, demans ve Alzheimer riskinde artışa yol açabilir.
  • Bağışıklık Sistemi: Statinler, bağışıklık sistemini baskılayabilir. Örneğin, geçmişte böbrek nakli hastalarında bağışıklık sistemini baskılamak için statin ilaçları kullanılırdı.

Bilimsel Gerçekler ve Yanlış Algılar

Bilimsel çalışmalar, kalp krizi geçiren hastaların yaklaşık %50’sinde kolesterol seviyelerinin normal olduğunu göstermektedir. Bu veri, kolesterolün kalp damar hastalıklarının birincil nedeni olmadığını açıkça ortaya koyar. Tıp kitaplarında da kolesterol, kalp hastalıklarının ana nedeni olarak belirtilmez. Buna rağmen, kolesterol düşürücü ilaçların reçete edilmesi ve HDL/LDL’nin “iyi” ve “kötü” olarak sınıflandırılması, halk arasında yanlış bir algının yerleşmesine neden olmuştur.

Kalp Sağlığını Korumak İçin Ne Yapmalı?

Kalp ve damar hastalıklarından korunmak için öncelik, kan şekeri seviyelerini düzenlemektir. Bunu başarmak için aşağıdaki adımlar izlenebilir:

  1. Karbonhidrat Tüketimini Azaltmak: Rafine şekerler ve işlenmiş tahıllardan uzak durmak, insülin direncini ve diyabet riskini azaltır.
  2. Dengeli Beslenme: Protein, sağlıklı yağlar ve düşük glisemik indeksli karbonhidratlar içeren bir beslenme düzeni benimsenmelidir.
  3. Düzenli Egzersiz: Fiziksel aktivite, kan şekeri kontrolünü iyileştirir ve enflamasyonu azaltır.
  4. Doktor Kontrolleri: Kan şekeri ve insülin seviyelerinin düzenli olarak izlenmesi, erken müdahale için kritik öneme sahiptir.

Sonuç

Kalp ve damar hastalıklarının bir numaralı nedeni kolesterol değil, diyabet ve insülin direncidir. Kolesterol, vücudun temel yapı taşlarından biridir ve enflamasyon bölgelerini onarmak için kritik bir rol oynar. HDL ve LDL, kolesterolün taşınması ve yerleştirilmesi için gerekli moleküllerdir ve “iyi” veya “kötü” olarak etiketlenmeleri bilimsel bir temele dayanmaz. Kolesterol düşürücü ilaçlar, ciddi yan etkilere sahip olabilir ve genellikle diyabet gibi temel nedenleri ele almadan reçete edilir. Kalp sağlığını korumak için odak, kan şekeri regülasyonu ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları olmalıdır.

Herkese sağlıklı bir yaşam dileriz!

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Hastalıkların Temel Nedenleri ve Sağlıklı Beslenme İlkeleri

 

Giriş

Organizma, tüm sistemleri, organları, hücreleri ve üretilen maddeleriyle mükemmel bir uyum (homeostasis) içinde çalışır. Bağışıklık sistemi, bu uyumu korumak için titizlikle görev yapar ve uyumu bozabilecek her türlü maddeyi "antijen" olarak tanımlar. Bu antijenler, mizaca uygun olmayan besinler, genetiği değiştirilmiş (GMO) ürünler, katkılı gıdalar, tıbbi ilaçlar ve kimyasal maddeler (deterjan, kozmetik ürünler vb.) olarak sınıflandırılır. Bağışıklık sistemi, bu antijenlere karşı savunma mekanizmalarını devreye sokar. Ancak, hastalıkların temel nedenlerini bilmeyenler, bağışıklık sisteminin bu savunmasını "hastalık" olarak algılar ve gerçek sebepler göz ardı edilir. Bu makale, hastalıkların temel nedenlerini ve sağlıklı beslenme ilkelerini detaylı bir şekilde ele alacaktır.

1. Az Çiğneme

Çiğnemenin Önemi

Sindirim, ağızda tükürük bezlerinin salgıladığı enzimlerle başlar. Besinler, çiğneme sırasında tükürükle karışır ve ağızdaki kılcal damarlara süzülür. Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar ve midede devam eder. Çiğneme sırasında, besinin kimyasal yapısı hakkında bilgi toplanır ve bu bilgi, ağızdaki akupunktur noktaları aracılığıyla beyne iletilir. Beyin, bu bilgiyi analiz ederek sindirim sürecini programlar. İyi çiğnenen besinler, 15-40 çiğneme hareketiyle kaymağa benzer bir yapıya (kimus) dönüşür. Bu, sindirimin ilk aşamasını kolaylaştırır.

Az Çiğnemenin Zararları

Yeterince çiğnenmeyen besinler, ağızda yeterince sindirilmeden mideye ulaşır. Mide, bu kütleleri sindiremez ve çürümeye başlar. Özellikle taze ekmek, beyaz ekmek ve et parçaları (özellikle "A" kan grubu için) zararlıdır. Çürüyen besinler bağırsaklara iner ve burada da çürümeye devam eder. Bu süreç, kandaki lökosit (akyuvar) sayısını artırır ve bağışıklık sistemini zorlar. Sürekli tekrarlanan bu hata, bağışıklık yetmezliğine yol açabilir.

İyi Çiğnemenin Faydaları

  • Daha az yemek tüketimi: İyi çiğneyenler, besinden maksimum enerjiyi alır ve daha az yer.
  • Sindirim kolaylığı: Sindirim süreci kısalır, mide, pankreas, karaciğer ve bağırsakların yükü azalır.
  • Enzim tasarrufu: Daha az enzim (insülin dahil) harcanır.
  • Hastalıklardan korunma: Mide, bağırsak, karaciğer, pankreas, bağışıklık sistemi hastalıkları, diyabet, tümör, kanser, alerji, diş, sinir ve ruhsal hastalıklar önlenir.
  • Mevcut hastalıkların hafifletilmesi: Var olan hastalıkların şiddeti azalır.
  • Kilo kontrolü: Şişmanlığın önüne geçilir.

Öneriler

  • Yiyecekleri küçük lokmalar halinde alın ve 15-40 kez çiğneyin.
  • Süt, meyve-sebze suyu veya su gibi içecekleri küçük yudumlarla, ağızda ılıtarak ve tükürükle karıştırarak tüketin.
  • Hızlı yemekten kaçının, çünkü bu, sindirimi bozar ve daha fazla yemeye zorlar.

2. Fazla Yemek

Fazla Yemeğin Zararları

Fazla yemek, sindirim sistemini ve kalbi aşırı zorlar. Normalde, 200-250 gram yemek 3-4 saatte sindirilirken, iki katı yemek alındığında kalp 4-6 kat daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu, sindirim, depolama ve boşaltım organlarını yıpratır. Fazla yemek alışkanlık haline geldiğinde, atıklar depolanır, kan ağırlaşır, dolaşım yavaşlar ve dokularda çöplükler oluşur. Bu, damar tıkanıklıklarına, beslenme yetersizliğine ve iştah artışına yol açar.

Kısır Döngü

Ağırlaşan kan, dokuları yeterince besleyemez. Beyin, dokulardan gelen "açız" sinyaline yanıt olarak iştahı artırır. Daha çok yemek, atıkların ve tıkanıklıkların artmasına neden olur. Bu döngü, konsantrasyon, hafıza, düşünme ve öğrenme yeteneklerini azaltır. Organlar durur, insani sıfatlar kaybolur ve "yemek bir ceza olur."

Farklı Vücut Tiplerinde Etkiler

  • Şişmanlar: Atıklar yağ olarak depolanır, bu da organ tahribatını kısmen önler ancak şişmanlık ve ilgili hastalıklara yol açar.
  • Zayıflar: Atıklar ateş, öksürük, terleme, ishal gibi yollarla atılırken organları yıpratır. Dokularda biriken atıklar iltihaplanmaya, ağrılara, enfeksiyonlara, cilt hastalıklarına, genetik mutasyonlara ve tümörlere neden olur.

Öneriler

  • Peygamberimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, az yemek ve hafif bir bedenle yaşamak en sağlıklı yoldur.
  • Günde 1-2 öğün (12-24 saat arayla) yemek yeterlidir.
  • Genetiği değiştirilmiş ve katkılı ürünlerden kaçının.

3. Karışık Yemek

Karışık Yemeğin Zararları

Mizaca uymayan veya hazmı için farklı enzimler gerektiren yiyeceklerin birlikte tüketilmesi, sindirimi bozar. Örneğin:

  • Karbonhidratlar ve proteinler
  • Süt ürünleri ve balık
  • Farklı hayvanların etleri veya yağları
  • Balık ve et
  • Karışık yağlar

Bu kombinasyonlar, enzim üretimini engeller veya enzimlerin birbirini yok etmesine neden olur. Sonuç olarak, yiyecekler sindirilmeden çürür veya mayalanır. Bu süreç, bağırsaklarda zehirli kalıntılar üretir, faydalı mikropları öldürür, sinir uçlarını zehirler ve kabızlığa yol açar. Bağırsak duvarları toksik atıklarla kaplanır, cepler oluşur ve zararlı maddeler kana karışır. Bu, hücre fonksiyonlarını bozar ve ciddi sağlık sorunlarına neden olur.

Öneriler

  • Peygamberimiz’in (s.a.v.) örneğine uyarak, balık, yumurta, et ve süt ürünlerini birlikte tüketmekten kaçının.
  • Farklı hayvanların etlerini veya yağlarını bir arada yemeyin.
  • Yemekleri tek tek ve uygun sırayla tüketin.

4. Sık Yemek

Sık Yemeğin Zararları

Sindirim tamamlanmadan yeni bir yemek yemek, sindirim sürecini bozar. Mide, 200-250 gram yemeği 3-5 saatte sindirir. Birinci hazım, ince bağırsaklarda tamamlanır ve 6-10 saat sürebilir. Karaciğer, ikinci hazmı gerçekleştirir; kan, üçüncü hazmı tamamlar; hücreler, dördüncü hazmı üretir. Sindirim tamamlanmadan alınan bir lokma bile mayalanma veya çürümeye yol açar, bu da gaz, şişkinlik ve zehirli kalıntılara neden olur.

Öneriler

  • Birinci sindirimin tamamlanması için 6-10 saat bekleyin.
  • Günde 1-2 öğün yemek yiyin.
  • Peygamberimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, iyice acıkmadan yemeyin.

5. Yeme ve İçmede Sıraya Dikkat Etmemek

Doğru Sıralama

  • Su: Önce içilmeli, çünkü midede ısındıktan sonra bağırsağa geçer.
  • Meyve veya tatlı: Hafif ve sulu yiyecekler önce yenmeli.
  • Salata ve yemek: Ağır ve kuru yiyecekler sonra yenmeli.

Yanlış Sıralamanın Zararları

  • Yemekten sonra meyve veya tatlı yemek, mayalanmaya ve gaz oluşumuna neden olur.
  • Yemekten hemen sonra veya yemek sırasında su içmek, mide asidini seyreltir, sindirimi zorlaştırır ve karaciğer-dalak yükünü artırır.

Öneriler

  • İbn-i Sina’nın tavsiyesine uyarak, sabah karbonhidrat, akşam protein tüketin.
  • Yemekten 1,5-3 saat sonra su için.
  • Kur’an-ı Kerim’deki sıralamaya dikkat edin: Önce meyve, sonra et.

6. Bayat ve Isıtılmış Yemekler

Bayat Yemeğin Zararları

Taze sebze ve meyveler, güneşten aldıkları enerjiyle besin değeri açısından zengindir. Pişirme, bu enerjiyi ve strüktürel suyu azaltır. Bayat yemekler, mikroplar tarafından değiştirilir; ısıtıldığında yeni kimyasal bağlantılar oluşur ve hazmı zorlaşır. Mikrodalga fırınlar, yemekteki molekülleri atomik değişime uğratır ve bu, vücudun su yapısını bozarak fiziksel ve ruhsal dengesizliklere yol açar.

Öneriler

  • Taze sebze ve meyveleri tercih edin.
  • Pişmiş yemekleri az miktarda ve soğutarak tüketin.
  • Bayat veya ısıtılmış yemeklerden kaçının.

7. Katkılı Hazır Yiyecek ve İçecekler

Katkı Maddelerinin Zararları

Uzun ömürlü hazır gıdalar, metabolizmayı, bağışıklık sistemini ve genetiği bozar. Katkı maddeleri, sindirilemediği için birikintilere ve damar tıkanıklıklarına neden olur. Vitamin ve protein üretimini, su yapısını ve vücudun su oranını bozarak yaşlanmayı hızlandırır. Çocuklarda beyin, bağışıklık sistemi ve üreme organlarında tahribata yol açar.

Yaygın Katkı Maddeleri

  • Aspartam (E-951): Sentetik tatlandırıcı, ruhsal ve fiziksel bağımlılığa neden olur. Beyin tümörü, epilepsi, parkinson, alzheimer ve kısırlık gibi ciddi hastalıklarla ilişkilidir.
  • Sodyum Nitrit (E-250): İşlenmiş et ürünlerinde kullanılır, kanserojen nitrosamine dönüşür ve kolon, karaciğer, pankreas kanserlerine yol açar.
  • Sodyum Sülfit (E-221): Renk ve kıvam koruyucu, öğrenme ve hafıza bozukluklarına, astım ataklarına neden olur.
  • Formaldehit: Kanserojen, burun, akciğer, beyin kanseri ve lösemiye yol açar.
  • Titanyumdioksit (E-171): Nanoteknolojik bir mineral, organik maddeleri parçalar, DNA hasarına ve kansere neden olur.
  • Alüminyum Hidroksit: Beyin dokularında birikir, zeka geriliği ve alerjiye yol açar.

Öneriler

  • Katkı maddeli ürünlerden tamamen kaçının.
  • Taze, doğal ve katkısız gıdalar tüketin.
  • Ambalajlı ürünlerin içindekiler kısmını dikkatlice okuyun.

Sonuç

Hastalıkların temelinde, yanlış beslenme alışkanlıkları yatar. Az çiğneme, fazla yemek, karışık yemek, sık yemek, yeme-içme sırasına dikkat etmeme, bayat ve ısıtılmış yemekler ile katkılı hazır gıdalar, bağışıklık sistemini ve organizmayı yıpratır. Sağlıklı bir yaşam için, Peygamberimiz’in (s.a.v.) ve büyük alimlerin öğretilerine uyarak, doğal, az ve düzenli beslenmeye özen gösterilmelidir. Kur’an-ı Kerim’deki "Yiyin-için, fakat israf etmeyin" (Araf, 31) emri, bu dengenin önemini vurgular. Beslenme alışkanlıklarını düzelterek, birçok sağlık sorunundan korunmak ve mevcut hastalıkları hafifletmek mümkündür.

13 Ekim 2019 Pazar

Kan ve Damarların Temizlenmesi - Dr Aidin Salih Gerçek tıp kitabı

Kan ve Damarların Temizlenmesi: Yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, kalp-damar, böbrek ve karaciğer hastalıklarında ve 40 yaş üzerindekilerde kan ve damar temizlemesi gerekir. Kan ve damar temizlemesi yaparken haftanın 2 günü, sadece mevsim meyvesi veya meyve suyu ile geçirilir. 3 hafta boyunca Her sabah aç karnına aşağıdaki damar açıcı ilaçlardan biri içilir, 1 saat başka hiçbir şey alınmaz. Sonra ikindiye kadar kiraz mevsiminde kiraz, vişne mevsiminde vişne, elma mevsiminde kabuğuyla ve çekirdekleriyle elma yenir veya suyu içilir, nar mevsiminde çekirdekleriyle birlikte nar yenir. Kırmızı pancar suyu-soğan suyu karışımı da içilebilir. İkindi de yemek yenebilir. Yemekten 5 6 saat sonra Ballı Sarımsaklı İlaç içilir. Kan temizleyen, damar açan ve kolesterol düşüren ilaçlar; Ballı sarımsaklı karışım 10 limon suyu + tahta havanda dövülmüş 10 baş sarımsak + 1 kilo bal karıştırılarak cam kavanoza konur. Ağzı 3 kat pamuklu bezle kapatılır ve karanlık bir yerde 7 gün bekletilir. 7 gün sonra kavanozun kapağı kapatılarak buzdolabına konur. Uzun süre dayanır, hatta ne kadar uzun bekletilse o kadar kuvvetlenir. Hazırlanan karışımdan günde bir defa olmak üzere 4 çay kaşığı yutulur. Her defasında ağza en fazla 1 çay kaşığı alınır. Hemen yutmadan, ağızda dolandırarak dağılması sağlanır. Bu şekilde tüketilmesi önemlidir, çünkü ilaç midede değil, ağızda, kılcal damarlar tarafından emilmelidir. Her gün aynı saatte aç karnına içilen bu mükemmel ilaç kalp ve beyin damarlarını açar, kanı temizler. Bir defada yutulursa, karaciğer hastalıklarına, mide ve onikiparmak bağırsağı ülserine, H, Pylori enfeksiyonuna iyi gelir. Sağlıklı olanlarda sağlığı korumak, hastalarda ise şifa için senede bir defa kullanılır. 40 yaşın üzerindekiler her türlü hastalıkta bu ilacı kullanabilir. Soğanlı İlaç; 1 bardak taze sıkılmış soğan suyu + 1 bardak bal karışımından her gün 30 50 gram olmak üzere 2 defa aç karnına içilir. Sarımsaklı Zeytinyağı; 1 bardak sızma zeytinyağı + 1 baş dövülmüş sarımsak karıştırılır ve 24 saat bekletilerek süzülür. Günde 1 defa, 30 gram sarımsaklı zeytinyağı + 30 gram limon suyu karışımı içilir. Yemek ve salatalarda da kullanılabilir. Dikkat: Günde 50 gramdan fazla zeytinyağı tüketmemek gerekir. Biberiyeli Sirke; 3 çorba kaşığı biberiye kabaca öğütülür veya dövülür, 500 gram ev sirkesi ile karıştırılır ve kapağı kapatılarak 7 gün bekletilir. 14 gün boyunca günde 1 2 defa aç karnına 30 gram sirke suyla içilir. Bu ilaçlar başta beyin damarları ve kalp damarları olmak üzere bütün damarları açar, nefesi rahatlatır, kanamayı azaltır. 40 yaşından sonra herkesin özellikle kadınların bu ilaçlara ihtiyacı vardır. Yılda 1 2 ay kullanmalıdır. Biberiye, zencefil, sarımsak, soğan, kırmızı pancar, limon, greyfurt, yeşil çay, ısırgan otu, maydanoz, kuşburnu, ev sirkesi, elma ve nar kan ve damarları temizler. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

12 Ekim 2019 Cumartesi

Alerjiye doğal tedavi yöntemleri | Dr. Aidin Salih gerçek tıp kitabı

ALERJİ: Doğada mikrop, virüs, küf mantarı, polen, arı ve böcek zehri, ev tozu, kedi, köpek ve kuş tüyü gibi milyonlarca doğal alerjen vardır. Buna karşılık insan vücudunda her bir alerjene karşı aynı sayıda antikor yaratılmıştır. Antikorlar, kan ve vücut sıvısında pasif durumdadır, herhangi bir alerjenle karşılaşınca antijeni nötrolize eder, yok eder veya dışarı atar. Bu süreç sağlıklı insanda iç veya dış hiçbir belirti vermeden gelişir. Fakat bağışıklık sistemi ilaçlarla zayıflayınca, karaciğer ve böbreklerin toksinleri nötrolize etme ve dışarı atma fonksiyonu bozulunca alerji ortaya çıkar. Alerji, bağışıklık sisteminin, alerjene verdiği aşırı tepkidir. Bütün tıbbi ilaçlar, özellikle antibiyotikler ve aşılar, GM ürünler, hazır gıdalardaki katkı maddeleri, sentetik aromalar, deterjanlar, kimyasal maddeler, tarım ilaçları gibi maddeler bağışıklık sistemi tarafından tanınmayan yapay alerjenlerdir. Alerjenin biriktiği bölgeye göre farklı belirtiler ortaya çıkar: Dudaklarda, dilde ve boğazda şişme, yanma ve kaşıntı; yüzde kızarıklık; karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal; hapşırma, burunda kaşıntı, akıntı ve tıkanıklık; gözde yaşarma ve kaşıntı; kulakta kaşıntı, baş ve kulak ağrısı; nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık; ciltte kaşıntı ve döküntüler. Bu belirtilerin krizler şeklinde ortaya çıkması, bir müddet sonra kendiliğinden geçmesi ve defalarca tekrarlanması alerjik hastalıkların tipik özelliğidir. Beslenme; Her gün (açlık günleri hariç): •Sabah (06:00-07:00): Bir bardak greyfurt suyu veya limon suyu, suyla karıştırılarak içilir. 1-3 diş sarımsak yutulur. Yarım veya 1 saat sonra 30-50 gram halis zeytinyağı + 30-50 gram limon suyu içilir. • Acıkınca 50 gram kırmızı pancar suyu. + 150 gram ıspanak suyu veya 150 gram semizotu suyu + 50 gram kuru soğan suyu veya 150 gram ıspanak suyu karışımı öğleye kadar birkaç seferde içilir. Her bardakla birlikte 1-3 diş sarımsak yutulur. Yemekten yarım saat önce 3 tane acı badem, 3 tatlı badem ile yenir. • İkindide saat 17 de Mizaca uygun et, balık veya taze köy yumurtası salata ya da sebze yemeği ile yenir. Yemekle beraber veya yemekten sonra 1-5 diş sarımsak yutulur. Sarımsak yerine çiğ soğan da yenebilir. Akşam 21 de 1-5 diş sarımsak yutulur ve 1 tatlı kaşığı ısırgan tohumu veya ezilmiş ısırgan otu + yarım çay kaşığı öğütülmüş zencefil + 1 tatlı kaşığı bal karışımı suyla yutulur. Yazın bu karışım yerine vişne, erik, taze incir, üzüm veya karpuzdan biri yenir. Isırgan otu her şekilde kullanılabilen, organları toksinlerden temizleyen, alerjik tepkileri azaltan ve pek çok faydası olan bir bitkidir: Çayı demlenir, yemeğin üzerine serpilir ya da taze yapraklarından salata veya yemek yapılır. Yıllarca kullanılabilir. 3 hafta boyunca bu beslenme şekline devam ederken her Pazartesi ve Perşembe 1 günlük açlık yapılır. 3 hafta sonra 3 gün açlık ve 4. gün karaciğer temizlemesi yapılır Karaciğer Temizlemesi 3. Gün, 1 Günlük Açlık ve 3 Günlük Açlık bölümlerine bakınız. Anafilakside ilk yapılması gerekenler; Anaflaksi belirtileri aniden başladığı ve hızla ilerlediği için, hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey yoktur. Ancak, kriz başladığında, vakit kaybetmeden aşağıdakileri uygulamak krizi yavaşlatabilir veya durdurabilir. • Hastaya haber vermeden, yüzüne ve göğsüne soğuk su çarpmak • Soğan kırarak koklatmak veya buruna soğan suyu damlatmak ve küçük yudumlarla içirmek; • Ayakları ve baldırları ovmak; • Limon suyu veya ev sirkesi içirmek ve cilde sürmek. • Önce sırta sonra karna büyük kupalar kapatmak. Anafilaksi şoku: Bazı alerjik reaksiyonlarda, anafilaksi denilen, aniden başlayan, şok şeklinde krizler gelişebilir. Antibiyotik gibi bir ilaç kullanımı veya arı sokması gibi durumlarda hızla gelişen, şiddetli bir olaydır. Yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme; kaşıntı ve kabarıklıklar; kusma, karın ağrısı ve ishal; ateş, terleme, havale; kalpde ritim bozukluğu, tansiyon düşmesi; nefes darlığı, hırıltılı solunum, morarma, solunumun durması gibi anafilaksi belirtilerinin dereceleri duruma bağlı olarak değişir. Ağır anafilaksi vakaları, nadir de olsa, birkaç dakika içinde ölümle sonuçlanabilir. ("GMO", "Katkı Maddeleri", "flaçlar" bölümlerine bakınız.) Bahar nezlesi, bazı insanlarda bahar aylarında tekrarlayan, ağaç, çalı ve ot polenlerine bağlı olan ve modern tıpta çaresi bulunmayan alerjik bir reaksiyondur. Bu alerjik reaksiyon aslında polenin etkisi ile ortaya çıkan iyileşme krizi, farklı polen çeşitlerinin vücuttaki toksinleri bağlayarak dışarı atma sürecidir. Öneriler; Alerji tedavisinde temel prensip, alerjene duyarlılığı azaltmak ve alerjenle teması kesmektir. Alerjene olan duyarlılığı azaltmak için, evvela, beslenmeyi düzeltmek ve genel tedavi uygulamak gerekir. ("Hastalıkların Sebepleri", "Yiyecek ve içecekler", "ilaçlar" bölümüne bakınız.) Doğal alerjenlere bağlı alerjilerde, karaciğer temizlemesi ile alerjene olan duyarlılık azalır veya geçer. Ancak, toksik özellik taşıyan yapay maddelerle teması kesmek zorunludur. Bunlara karşı gelişen alerjik reaksiyon, bağışıklık sisteminin doğal koruma hareketidir. Çünkü bağışıklık sistemi, kuvvetli olduğu müddetçe, toksik maddelerin vücuttaki organ ve sistemlere karışmasına engel olmak için her yolu kullanır. Gıdalara eklenen GM kökenli veya sentetik katkı maddeleri, gerçekte gıda olmadıkları için alerjik hastalığa en sık sebep olan maddelerdir. ("GMO" bölümüne bakınız.) inek sütü kan grubu A ve 0 olanlara doğal alerjen olduğu, yani onların mizacına uygun olmadığı için, süt tüketmemeleri gerekir. Süt tozu ise herkes için alerjendir. ("Süt" bölümüne bakınız.) Suni beslenen tavukların yumurtası, hayat yumurta ve yumurta tozu da herkes için alerjen ve genel sağlığı tehdit edicidir. Ancak doğal beslenen tavuğun taze yumurtası kimse için alerjen değildir. ("Tavuk Eti ve Yumurta" bölümüne bakınız.) Aşı tedavisi: Türkiye'de, şifa ümidi ile, yıllarca, ara vermeden aşı olmaya devam eden bir çok alerji hastası vardır. Alerjik hastalıklarda aşı, kabul edilebilir bir tedavi yöntemi olamaz. Astım ve diğer alerjik hastalıklarda, tehlikeli, hatta ölümcül riskler taşıdığı için bir çok Avrupa ülkesinde yasaklanmıştır. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Akciğer Hastalıkları Doğal Tedavi - Dr Aidin Salih

Akciğer Hastalıkları: İlk nefesle başlayan ve son nefesle biten insan hayatı boyunca her bir nefesin önemi büyüktür. Doğal nefes doğal duyguları, doğal düşünceleri, doğal kuvvetleri ve organların sağlığını muhafaza eder. Çünkü nefes, vücuda alınan oksijen, su ve gıda gibi maddelerle hücreler arasındaki uyumu sağlar. Bu faktörler göz önüne alındığında, nefesin, sağlığı ve düşünceyi besleyen bir kuvvet olduğu söylenebilir. Bir bebeğin nefes alıp verişine dikkat edilirse, nefes alırken (Haaay) karnının şiştiği, verirken (Huuu) içeri çekildiği görülür. Bu doğal solunumdur ve hayat boyu böyle devam etmesi gerekir. Sağlıklı çocuk nefes alırken değil, verirken ses çıkarır ve nefes vererek konuşur. Düzgün nefes alıp-veren insanda akciğerlerin tüm segmentleri nefes faaliyetine iştirak ederek diyaframı çalıştırır. Diyaframın hareketiyle göğüs ve karın organlarına masaj yapılır, kan dolaşımı kolaylaşır, organlar gücünü, sağlığını ve temizliğini korur. Bu sebeple diyafram, "ikinci kalp" olarak da adlandırılır. İnsan çok, sık ve karışık yedikçe, sigara içtikçe, sandalyede oturdukça ve yaşlanmaya başlayınca, nefes alıp-verme bozulur ve diyafram katılaşır. Beslenme hatalarıyla oluşan gaz ile karın şişer, diyafram kaburga kemiklerinin altında hareketsiz kalır. Katılaşan veya gazla sıkışan diyafram doğru nefes almayı ve yeterli miktarda oksijen almayı engeller ve insanın kendini sürekli yorgun ve bitkin hissetmesine sebep olur. Uzun süre sandalyede oturmak ya da dar elbise giymek, iç organlardaki kan dolaşımını daha da zorlaştırarak gaz çıkarmayı engeller. Gazın kana karışmasıyla kirlenen kan hastalıklara yol açar. Endüstriyel atıklar, sigara ve alkollü içecekler de nefes düzenini bozar; doğal yönünü değiştirir; nefes alırken karın içeri çekilir, verirken şişer. Bu şekilde nefes alıp-verdikçe, akciğerlerin alt segmentleri solunuma iştirak edemez hale gelir. Bu durumda göğüs kaslarının göğüs kafesini genişletmek için harcadığı enerji, nefes alma yoluyla kazanılan enerjiden daha fazla olur. Normalde ise, nefes yoluyla havadan alınan enerjinin göğüs kafesini genişletmek için harcanan enerjiden daha fazla olması gerekir. İnsanların çoğunda akciğerlerin yalnızca üst segmentleri solunuma katılır, alt segmentleri solunumun dışında kalmıştır. Bu noktadan sonra vücutta negatif enerji birikmeye başlar ve enerji dengesizliği ortaya çıkar. Bu durumda nefes, konuşma ve organlar arasındaki işbirliği bozulmuş olur. Nefes alıp verme konuşma esnasında da bozulur, insan nefes verirken olduğu gibi, alırken da konuşur hale gelir. Hastalanan ve enerji dengesi bozulan insanda herhangi bir şekilde burun tıkanıklığı ortaya çıkar. Bu, bağışıklık sisteminin sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasında kaybolan enerji dengesini sağlama çabasıdır. Tıkanıklığı tıbbi ilaçlara ısrarla açmaya çalışmak bu dengeleme faaliyetine zarar verir. Tıkalı burun deliğini kapatıp diğeriyle derin nefes alıp vermek, enerji dengesini kısa zamanda sağlayarak burun tıkanıklığını açar. Açlık yapmak, aynı zamanda soğan suyu, çörekotu yağı, acı kavun yağı veya suyu gibi doğal açıcılar kullanmak ise enerji dengesizliğinin sebebini de ortadan kaldırır. Her bir organ kendine özgü bir titreşimde çalışır. Tasavvuf bunu her organın kendine ait bir zikri vardır, şeklinde anlatır. Ters nefes, organların zikrinin bozulmasına yol açar; zikri bozulan organ hastalanır. Nefes alıp vermeyi düzeltmenin en kısa ve kolay yolu 3 günlük açlıklar yapmak ve Kur'an-ı Kerim'i nefes kontrolü ile sesli ve tec vitli okumaktır. Kur'an-ı Kerim'de nefes alma, verme ve duraklama yerleri belirtilmiştir. Bir nefeste 30-60 saniye sesli Kuran-ı Kerim okuyarak 1-2 ay içinde nefes alıp verme düzeni yeniden kazanılabilir. Koşma, kürek çekme ve yüzme nefesi düzeltmenin diğer yollarıdır. Fakat tok karnına kıraatle Kur'an-ı Kerim okumak kalbi ve akciğerleri yorar. Hafız ve imamlar arasında kalp hastalıklarının sık görülmesinin sebebi budur. Küçük yaşlarda ortaya çıkan akciğer hastalıklarının sebebi yanlış beslenme, ileri yaşlarda ise akciğerlerdeki hava yollarının daralmasıyla solunumu zorlaştıran kimyasallar ve sigaradır. Sütü sindiremediği halde çok süt içen kan grubu A ve 0 olan çocuklarda, akciğer hastalıklarına sık rastlanır. Fakat sentetik süt proteinleri, süt tozu ve hazır mamalar bütün çocuklarda akciğer hastalıklarına sebep olabilir. Başlıbaşına bir sanayi olan her bir sigara, içilirken 4 bin çeşit kimyasal üretir. Bu kimyasallar arasında mutajen, toksin ve sadece kanserojen olan 60 çeşit madde bulunur. Bunların yaklaşık %20'si içenin akciğerlerine ve kanına, %80'i çevreye ve çevredeki insanlara zarar verir. Ayrıca plastik eşya, kimyasal madde, boya ve deri fabrikalarında çalışan, bu fabrikaların yakınında yaşayanlarda da ciddi akciğer hastalıkları görülür. Basit akciğer hastalıkları kısa zamanda iyileşebilir. Akciğerlerin hastalanma ve iyileşme sürecini bronşiti örnek alarak inceleyelim: Uzun ömürlü süt, katkılı süt ürünleri ve süt tozu içeren yiyecekler sebebiyle oluşan balgam akciğerlerde toplanır, hava yollarını ve kılcal damarları tıkar. Havaya karışan deterjan, çamaşır suyu, asit, parfüm, formaldehit, tiner ve benzer kokulu maddeler akciğer dokularını tahriş eder; kömür, kireç, alçı gibi maddelerin tozları akciğerleri doldurur. Akciğerler böyle bir zararla karşıkarşıya kalınca bağışıklık sistemi, iştahı keser, ateşi yükseltir. Ateş kanı ısıtır, ısınan kan ve görevli hücrelerle salgılanan eriticiler akciğerlerde toplanan eriyebilen atıkları eritmeye ve balgamı çözmeye başlar. Kanın ısınması ve balgamın artmasıyla birlikte akciğerleri korumakla görevli mikroplar çoğalır. Bu mikropların enzimleri ısınan kanın da yardımıyla, bronş duvarlarından mukus gibi organik ve kireç gibi mineral maddeleri kazıyarak atmaya başlar. Atıklar çoğaldıkça, ateş düşer, titreme ve terleme artar. Titreme, bir giysiyi silkeleyerek tozdan arındırmaya benzer. Bronşlardan kazınan atıklar titremeyle balgama karışır, öksürükle akciğerlerden atılır. Isınan kanla eriyen atıklar deriye gönderilir ve terle dışarı atılırken deri üzerinde bir toksin tabakası oluşturur. Her terlemeyle birlikte deri üzerinde biriken toksin tabakası kat kat artar ve derideki gözenekleri tıkar. Bu sebeple sonradan deriye gelen toksinler ilkindeki ateş yüksekliği ile dışarı atılamaz. Bağışıklık sistemi, sonradan gelen toksinleri tıkanan gözeneklerden geçirebilmek için, ateşi yükseltmeye mecbur kalır. Bu durumda yapılacak en doğru şey, ateş düşürücü almak değil, cildi ılık suyla yıkamak veya sirkeyle silmektir. Gözenekleri açılan temiz cilt yeni gelen toksinleri kolayca geçireceği için bağışıklık sisteminin ateşi yükseltmesine gerek kalmaz. İyileşmeye yardım etmek için • İştah gelene kadar hiçbir şey yememelidir. (3-4 gün) • Ateş 39-40 dereceye çıksa da ateş düşürücü almamalı, tam tersine AIIah'a şükretmelidir. 41 dereceye çıksa bile, ateşe sabretmek gerekir çünkü, beyinde oluşan tıkanıklıklar sadece 40-41 derece ateşle eritilip atılabilir. {''FK-Havale" bölümüne bakınız.) Ancak ateş 39-40 dereceye çıkınca, her terlemeden sonra soğuğa yakın ılık su ile yıkanmalı, soğuk su ve buzla kafaya koropress yapmalıdır. • İlk yapılacak şeylerden biri de su lavmanıdır. Çünkü bağırsaklar dolu olursa, toksinleri kana sızdırır ve durum ağırlaşır. Boş olduğunda, bağırsaklar kandan ve organlardan toksinleri çeker. • Lavmandan sonra, soğuğa yakın ılık su ile banyo yapılır. Toksinler terlemeyle atıldığı için, hastalık süresince her terlemeden sonra banyo yapmak veya sirkeli ya da limonlu suyla cildi silmek gerekir. • Bu 3-4 gün süresince öksürüğü hafifletmek, böbrekleri çalıştırmak ve korumak, kanı sulandırmak ve temizlemek için ılık su ve zencefil suyu katılmış limon veya greyfurt suyu içilebilir. Ancak içmek istemeyen zorla içmemelidir. Bu, beyin veya akciğerlerde ancak kuru açlıkla çözülebilecek atık ve tıkanıklıklar olduğunu gösterir. •Kuvvetlenince hemen kalkmak, hareket etmek, yürüyüşe çıkmak gerekir. Ateş düşmeye (2. veya 3. gün) başlayınca, omuzlara ve göğse hacamat yaptırmak veya ense çukuru altı-bel arasına 11 tane sülük koymak, sülükler düştükten sonra vakum yapmak gerekir. Genellikle 4. günde hastalık sona erer. Ancak iyileşmenin daha derin olması için 4. veya 5. günden itibaren akciğerleri yumuşatıp temizleyen ve öksürüğü artıran aşağıdaki ilaçlar önerilir: 3-4 hafta boyunca her sabah 1-3 limon veya greyfurt suyu suyla içilir. Acıktıkça aşağıdaki ilaçlar sırayla içilir. 200 gram ılık su, 1 tatlı kaşığı hakiki bal, 3-5 diş dövülmüş sarımsak veya 30-50 gram soğan suyu karıştırılır ve yudum yudum içilir. 2 hafta devam edilir. Yeşil mercimek, kimyon, kekik, pul biber veya karabiber ile pişirilip süzülerek suyu içilir. 3 gün devam edilir. 1 çorba kaşığı taze kavrulmuş keten tohumu, 14 tatlı badem, 3 acı badem, bir tatlı kaşığı ısırgan tohumu öğütülerek 2 defada bal şurubu ile yutulur. Bu ilaç öksürüğü yumuşatır, balgamı söker, akciğerleri temizler. 2 hafta devam edilir. 1 tutam safran, 200 gram su ile karıştırılır, bir gün sonra süzülür. Bu sudan 1-2 çorba kaşığı, günde 2 defa suyla içilir. Veya 1 kilo taze incir (taze incir yerine 300 gram doğal kurutulmuş incir 2 bardak su ile ıslatılır ve bir gece bekletilerek kullanılabilir) + 3-4 kabuk tarçın + 2 bardak su + 1 bardak şeker 10-15 dakika kaynatılır. 5 6 saat sonra yarım kilo bal, 2 çorba kaşığı toz zencefil eklenerek kısık ateşte 2-3 dakika daha kaynatılır. 200 gram sıcak suda 4 saat bekletilen 1 çorba kaşığı safran süzülerek eklenir. Bir gün sonra süzülerek hazırlanan şuruptan günde 50 gram nane veya kekik çayı ile bitene kadar içilir, yanında 1-2 tane incir yenebilir. Safran akciğerleri kuvvetlendirir. 7. günden itibaren mercimekli ilaç kesilip, yerine bir defa yemek yenebilir. İyileşmenin daha basit yolu :7 gün açlık yapmaktır. Sonuç mükemmeldir. (Açlıklar, bölümüne bakınız.) Asıl hastalık yanlış beslenme ve yaşam tarzı olduğuna göre hastalığa bu şekilde müdahale etmek, hem kanın hem de bütün organların temizlenmesini sağlar. Hastalığı tek tedavi eden Allah tarafından yaratılan bağışıklık sistemidir. Bronşit veya zatürre hastalık değil, gerçek hastalıktan kurtulmaya vasıtadır. Sebebi bırakıp, vasıta ile uğraşmak ve Allah-ü Teala'nın kanunlarına karşı savaşmak faydasızdır, zarardır. Deri terleme, döküntü ve sivilcelerle; akciğerler nefes ve öksürükle; beyin hapşırma, burun kanaması, geniz akıntısı, burun akıntısı, kulak kiri, kulak iltihabı, kafa ve kulak arkası yaralarıyla; böbrekler idrarla; mide ve safra kesesi kusmayla; karaciğer ve bağırsaklar ishalle zehirli maddeleri dışarı atar. Bunlar hastalık değil, iyileşme belirtileridir. Saçların dökülmesi ve tırnakların hızlı uzaması da toksinleri uzaklaştırma yoludur. Allah, bütün hatalarımızı sonsuz rahmetiyle karşılar ve her adımda bir kurtuluş yolu gösterir. Ancak çoğu insan Allah'ın her adımda lütfettiği rahmetine her adımda isyan ve ihanetle karşılık verir. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Yağlar - Dr Aidin Salih

Yağlar. Bütün hücre duvarları yağ içerir. Yağ, deri altında, organların ve kasların çevresinde toplanarak depolanır ve dışarıdan gelen tehlikelere karşı organları korur. Vücut ısısını ve su kaybını kontrol altında tutar. Deri altındaki yağ, deriye esneklik ve güzellik verir, yaralanma ve iltihaplanmadan korur. Saçları, kılları, deriyi yumuşatır ve parlatır. Vitaminleri taşır, emilimine yardım eder. Mideyi yavaş terk ettiğinden doygunluk hissi verir. Beynimizin yaklaşık %60'ı yağ asitlerinden oluşur. Bunun yarısı doymamış yağ asitleri, diğer yarısı da doymuş yağ (hayvani yağ gibi) asitleridir. Doymuş yağlar hücre zarının yüzde 50'sini oluşturur ve metabolizmanın çalışmasında önemli rol alır: Kalsiyumun kemiklere taşınmasını, karaciğerin toksinlerden korunmasını sağlar, iyi kolesterolü arttırır, hücreleri zararlı bakterilere karşı savunur, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, cinsiyet hormonları da dahil olmak üzere, çeşitli hormonların üretiminde yer alır, kan akışkanlığını sağlar. Doymuş yağlar ısıtma ve pişirme sırasında bozulmadığı için kızartma ve kavurma işlemlerini bu yağlarda yapmak gerekir. Eti kendi yağı ile pişirmek, etin sindirimini kolaylaştırır. Görüldüğü gibi hayvani yağlar yani doymuş yağlar sanıldığı gibi tehlikeli değildir. Fakat, doğal beslenmeyen hayvanların yağı zararlıdır. Çünkü hayvan vücudu da tıpkı insan vücudu gibi hazımsızlık sonucu oluşan kalıntı ve zehirleri yağda depolar. Sağlıklı insanın haftada 2-3 defa yağ yemesi yeterli olabilir. Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) "40 güne kadar et ve yağlı yememeye devam etmek, ahlakı bozar, tabiatı değiştirir", buyuruyor. Kur'an-ı Kerim'de Nur Suresi'nde zeytinyağ övülmüş, Enam Suresi'nde en iyi hayvani yağlar detaylı anlatılmıştır. Doymamış yağlar Omega 3 ve Omega 6, hücre zarının yapısı, hücre büyümesi ve bölünmesi, kanın pıhtılaşması, kan basıncı ve kolesterol seviyesinin dengelenmesi; damarlarda kanın pıhtılaşması ve yağ birikiminin önlenmesi; damarlardaki hasarın azaltılması ve düzeltilmesinde ve bağışıklık sisteminin çalışmasında yardımcı olur. Zeytinyağı, ceviz ve yağı, keten tohumu ve yağı, yağlı balık, taze köy yumurtası, semizotu ve tohumu, ısırganotu ve tohumu ideal omega yağ kaynaklarıdır. Soya yağı ve ayçiçek yağı da omega yağlar açısından zengindir. Fakat artık bu yağlar, yağ özelliği taşımamaktadır çünkü soya yağı ve ayçiçek yağı üretiminde sadece GM tohumlar kullanılmaktadır. GM mısır, GM ayçiçek ve pek çok GM tohumdan elde edilen sıvı yağlar, hidrojenize edilmemiş dahi olsa, sindirilemez. Çünkü tabiatta mevcut olmayan, yaratılmamış yiyecekler için sindirim sistemi de yaratılmamıştır. (GMO, bölümüne bakınız.) Bitkisel yağlar eskiden çekirdeklerden ve tohumlardan soğuk sıkma ile elde edilirdi. Bugün ise yağ ekstraksiyonu, sıkıştırma makinelerinde, 110°C ısı, toksik kimyasal yağ çözücüler ve yüksek basınçla yapılır. Uygulanan bu ısı, basınç ve kimyasal çözücüler, doymamış yağ asitlerinin karbon bağlarını koparır, serbest radikaller oluşturur ve serbest radikallerden korumakla görevli olan E vitaminini ortadan kaldırır. Bu işlemden geçen keten tohumu yağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kanser, şeker hastalığı, karaciğer hastalıkları ve beyin rahatsızlıklarına yol açabilir. Ekstraksiyondan sonra yağlar hidrojenize edilir. Hidrojenize yağIar Margarinler, hidrojenize bitkisel yağlar ve kısmen hidrojenize bitkisel yağlar bu gruba girer. Sıvı yağlar, yanma derecesini yükseltmek, bozulmaya dayanıklı hale getirmek ve raf ömrünü uzatmak için hidrojenize edilir. Hidrojenize etmek, yüksek basınç ortamında, yağın moleküler yapısına nikel katalizör ile hidrojen atomları ekleyerek kimyasal formülünü değiştirmektir. Yağ doğal bile olsa bu işlemden sonra yiyecek özelliğinden çıkar. Doğal yağları sindirebilen safra asitleri, kimyasal formülleri değiştiği için, hidrojenize edilen yağları tanıyamaz. Örneğin, margarin üretilirken ayçiçek, soya, hurma ve pamuk yağı gibi farklı bitkisel yağlar birbiriyle karıştırılır ve nikel katalizör ile hidrojenize edilir. Bu arada yağda eriyebilen gliserol ve lesitin (Domuz gliserol ve lesitini olabilir) gibi emülgatörler, A, D, E, K Rekombinant DNA vitaminleri ve ayrıca margarine tad ve kokusunu veren tereyağı aroması, zeytin araması gibi dağala özdeş aramalar eklenir. Sitrik asit, laktik asit, potasyum sorbat gibi çeşitli koruyucu maddeler, su, süt tozu, tuz katılır ve karıştırılır. Bu işlem sonucu elde edilen margarinin kimyasal yapısı ile plastiğin kimyasal yapısı arasında sadece bir molekül farkı vardır. 1940'lardan bu yana yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi hidrojenleştirme sonucu elde edilen bu yağlar birçok sağlık probleminin kaynağıdır. • Hazmedilemez, doğal yağ sindirimini de bozar, yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri emilmeden dışkı ile atıldığı için vitamin eksikliği görülür. • Karaciğeri bozar, yağ bezlerini büyütür, sivilceleri artırır. • Kötü kolesterolü yükseltir, iyi kolesterolü düşürür, obeziteye sebep olur. • Anne sütünü azaltır ve kalitesini düşürür. • Bağışıklık sistemini zayıflatır. • İnsülin aktivitesini düşürerek diyabete sebep olur. • Damarlarda birikir, damarları daraltır ve katı, hiçbir şekilde eritilemeyen tıkanıklıklar oluşturur. Bu nedenlerden dolayı kan dolaşımının bozulmasına, kan basıncının yükselmesine sebep olur. Damar tıkanıklığı ile bağlantılı bütün nörolojik ve fiziksel problemleri, kalp-damar hastalıkları ve kanser riskini 5 kat artırır. Kızartıldıktan sonra bekletilen yağda ya da işlenmiş gıdalardaki yağda, yağ oksidasyonu ile toksik özellikte peroksitler ve serbest radikaller oluşur. Bu nedenle cips, bisküvi, kızartılmış ve bekletilmiş hazır yiyecekler ve bir defadan fazla kızartmada kullanılan yağları tüketmek tehlikelidir. GDO bazlı bitkisel yağlardan (ayçiçek, soya, mısırözü, kanola vb.) üretilen sabunları bile kullanmak tehlikelidir. Kuruyemiş, kavrulur kavrulmaz, patates kızartması ise hiç olmazsa, kullanılmamış yağda kızartılarak beklemeden yenmelidir. Pişirme sırasında serbest radikaller oluştuğu için, doğal bitkisel yağları da, çiğ olarak kullanmak gerekir. Zararlı yağlar damarlarda küçük kütleler oluşturur. Bu kütleler kanla birlikte dolaşırken, HDL kolesterolle (iyi kolestrol) kaplanmaya başlar (poşetlenir) ve derinin yağ bezlerine gönderilir, oradan sivilce ve çıbanlar şeklinde deri üzerine çıkar. Kandaki fazla yağın sivilce ve çıbanlar şeklinde vücuttan atılması en zararsız yoldur. Bundan daha kötüsü, kandaki fazla yağın damarların duvarlarına yapışarak, kireçle kaplanmasıdır. Böylece çimentolaşan damar çeperleri sertleşir, kalınlaşır. Neticede, damarlar daralarak, kan akımı yavaşlar, kan koyulaşır ve mecburen tansiyon yükselir. Kan, daralan damarlardan organlara yeterli miktarda ulaşamaz hale gelir; organlar oksijenden ve zaruri besinlerden mahrum kalarak zayıflar. Damarın tıkandığı yerde damar patlaması veya nekroz yani doku ölümü oluşur. Nekrozun meydana geldiği bölgede ise yara, kanama, ittihaplanma ve sertleşme olur. Yüksek kolesterolden kurtulmak için, kolesterolü ilaçla düşürmek yerine, beslenmeyi düzeltmek, zeytinyağı ve sarımsaklı ilaç içmek ve karaciğeri temizlemek gerekir. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Sinamekinin özellikleri ve kullanım şekilleri - Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Sinamekinin özellikleri ve kullanım şekilleri: Cildi, saçları, gözleri parlatır, kanı temizler, mideyi ve kalbi kuvvetlendirir, karaciğerdeki tıkanıklığı açar, bağırsakları çalıştırır, idrarı artırır, ateşi düşürür, kireçlenmeyi önler. Temel özelliği kalbi güçlendirmek olan sinameki, hekimler tarafından "muhteşem ilaç" olarak isimlendirilmiştir. Sinamekiyi çay olarak değil, yapraklarını öğütüp yutarak veya karışımlar halinde kullanmak gerekir. Mesela: 30 gram sinameki + 15 gram kekik öğütülür 15 gram nane ile karıştırılarak, akşam yemeği üzerine yarım veya 1 çay kaşığı serpilir veya yemekten sonra su ile yutulur. Eşit miktarlarda sinameki, kişniş, kekik öğütülür ve akşam yemeği üzerine serpilir. Öğütülmüş sinameki balla karıştırılır ve yemekten sonra yarım veya 1 çay kaşığı yutulur. 1 çorba kaşığı öğütülmüş kimyon + 2 çorba kaşığı öğütülmüş çemen + 1 çorba kaşığı öğütülmüş sinameki + 3-4 limon suyu + 150-200 gram zeytinyağı + 3 baş dövülmüş sarımsak iyice karıştırılır. Yemekle birlikte veya ekmek üzerine sürerek, günde 1 çorba kaşığı yemek bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Yarım çay kaşığı öğütülmüş sinameki yemekten sonra suyla yutulur veya aynı miktar sinameki yaprağı çiğneyerek yutulur. Sinameki çayı da ara sıra kullanılabilir. Sinamekiyi sık kullanmak zorunda kalanlar onun çayını değil, öğütülmüş karışımlarını kullansalar daha iyi olur. Miktarın ayarı kişinin bünyesine göre yapılır. Sinameki veya karışımlarından biri sancı yaparsa veya bağırsakları şiddetli çalıştırırsa dozunu azaltmak gerekir. Zaman zaman ara vererek ömür boyu kullanmak mümkündür. Enes bin Malik'ten (radıyallahü anh) nakledilen bir Hadis-i Şerif'te "Bu üç şey her şeye şifadır: sinameki, kimyon, çörekotu" buyrulmuştur. Sinameki müshil olarak kullanılacaksa yemekle birlikte veya yemekten sonra, genel tedavi için kullanılacaksa yemekten önce alınmalıdır. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

11 Ekim 2019 Cuma

Böbrek temizliği Mesane temizliği Dr Aidin Salih

Böbrek ve Mesane Temizlemesi: Ağrı kesici, ateş düşürücü, aspirin, kan sulandırıcı ve diğer tıbbi ilaçlar, doğal olmayan yiyecekler, fazla süt ve süt ürünü (özellikle kan grubu 0 ve A olanlar için), taze mayalı ekmek, beklemiş ıspanak yemeği, domates salçalı yemekler, yemekten sonra yenen meyve; durgun su, siyah çay, kahve ve hazır içecekler; dar pantolon ve dar ayakkabı böbrek ve mesanede taş oluşmasına zemin hazırlar. Sindirimin bozulması ve diyabet gibi metabolizma bozuklukları; böbrek hastalıkları, tümör sebebiyle karaciğer, dalak, rahim, yumurtalık ve bağırsakların büyüyerek böbrekleri sıkıştırması; yaradılıştan veya anne sütü yerine başka besinler alınması sebebiyle böbrek yapısındaki farklılık ve kronik kabızlık da taş oluşmasına yol açabilir. Böbrek ve mesanenin temizlenmesinde amaç, taşları parçalayarak, kireci eriterek dışarı atmak, böbrekleri kuvvetlendirmek ve bu şekilde karaciğer temizlemesini tamamlamaktır. Taş ve kireç çözerek idrarla atmayı sağlayan ilaçlar; Böğürtlen kökü, defne kökü kabuğu, defne meyvesi, maydanoz tohumu, turp tohumu (özellikle kara turp tohumu), turp yaprağı suyu, pelinotu, tarçın, enginar suyu ve kökü, havuç tohumu, kekik, kimyon, anason, misvak. Taş oluşumunu önleyen, idrar artıran ve çözülen kalıntıları idrarla atmayı sağlayan ilaçlar; Temiz su, havuç suyu, kırmızı pancar suyu, ıspanak suyu, maydanoz suyu, kereviz ve yaprağının suyu, limon suyu, greyfurt suyu, karpuz, karpuz çekirdeği, karpuz kabuğu, ısırganotu, kavun çekirdeği. Pişmiş ıspanak ve durgun suyun taş yapması, fakat çiğ ıspanağın ve temiz canlı suyun taş eritmesi dikkat çekicidir. Çiğ domates ve ıspanakta bulunan canlı oksalasit, aktif kireç eriticilerden biridir. Ancak domates ve ıspanak pişirildiğinde, doğal yapısını kaybeden oksalasit, tam tersine, taş yapıcı olur. Durgun su için, Su bölümüne bakınız. Hazırlık; 3 çorba kaşığı çörekotu öğütülerek 200 gram bal ve 3 baş sarımsak ile karıştırılır. Günde 3 defa 1'er çorba kaşığı alınır. Sonra her defasında kabuğuyla beraber 1 limon yenir veya 1-3 limon suyu + 150 200 gram su karışımı ya da greyfurt suyu içilir. Veya 100 gram limon suyu + 100 gram zeytinyağı + 3 baş dövülmüş sarımsak + 50 gram taze sıkılmış maydonoz suyu karışımından sabah akşam 50'şer gram içilir. Buna 3-5 gün devam edilir. Tercih edilen karışımla birlikte hergün arpa suyu hazırlanarak içilir: 200 gram kabuklu arpa 2 litre suda 3 4 saat bekletilir, sonra aynı suda 1,5 saat kısık ateşte kaynatılıp süzülür. Arpa suyu bal ile tatlandırılıp gün boyu bitene kadar içilir. Arpa yerine aynı şekilde kabuklu yulaf da kullanılabilir. Günde 1 defa salata yenebilir. Hekimin önerisiyle yapılan böbrek temizlemesinde yalnız aşağıdaki son 3 gün uygulanır. Böbrek ve mesane temizliğinde aşağıdaki 2 yöntemden biri uygulanır. Her iki yöntemde de 3 gün boyunca hergün günde 3 defa ılık kekik çayıyla birlikte aşağıdaki taş kırıcı karışımdan 1 'er çay kaşığı yutulur. Eşit miktarlarda defne meyvesi + yabani kekik + tane kimyon + gilaburu ağacı kabuğu + zencefil + tarçın öğütülür. Gilaburu kabuğu yerine anason da kullanılabilir. 1. Yöntem; Gün boyu dönüşümlü olarak aşağıdaki meyve-sebze suyu karışımı içilir: Günde 4 defa 1 limon suyu + yarım bardak ılık su karışımı içilir. Taşların büyüklüğüne ve kan grubuna göre limon sayısı 10'a kadar çıkarılabilir. Eşit miktarlarda havuç suyu + kırmızı pancar suyu + salatalık suyu + su karıştırılır ve günde 4-7 bardak içilir. İlk olarak 1 bardak limon suyu karışımı içilir. Limon suyu karışımından sonra 1 saat, sebze suyu karışımından sonra ise 2 saat ara vermek gerekir. Not: Limon suyu içemeyenler greyfurt suyu içebilir. Salatalık yerine maydanoz, kereviz yaprağı, hindibağ veya ısırganotu kullanılabilir. 2. Yöntem 200 gram kabuklu arpa veya yulaf 2 litre su ile 2-4 saat ıslatılır; sonra kısık ateşte 1,5 2 saat kaynatılır, süzülerek günde 8 10 bardak içilir. (Günde 2 defa arpa suyu hazırlanır.) Bununla birlikte kekik demleyerek veya arpa samanını 20 30 dakika kaynatarak banyo suyuna katmak taş düşürmeye yardımcı olur, sancıyı hafifletir. ("Kas ve Kemik Hastalıkları" bölümüne bakınız.) Çok kuvvetli ilaçlar; Bu yöntemlerle eritilemeyen büyük ve eski taşları eritmek için, bu kuvvetli ilaçları kullanmak gerekir: Kuluçkadaki civciv yumurtadan yeni çıktığında yumurta kabukları yıkamadan kurutulur, ince dövülür ve sabah akşam 1 'er çay kaşığı suyla yutulur. Veya 15 gram karanfil + 30 gram karpuz çekirdeği + 30 gram nohut (en iyisi kara hint nohutu) fırında yakılarak elde edilen kül iyice ezilip karıştırılır ve sabah akşam birer kahve kaşığı yutulur. Arkasından 150 gram yabani semizotu suyu + 30 gram kereviz yaprağı suyu + 50 gram su karışımı veya yukarıda verilen sebze suyu karışımı içilir. Ayrıca 100 gram kara turp suyu gün boyu yudumlanır. Üç gün hiçbir şey yenmez. Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Hazımsızlığa ne iyi gelir önerier - Dr Aidin Salih

Hazımsızlık Hiçbir şekilde hazmedilemeyen sentetik besinlerden, karışık ve tıkabasa yemekten, yemek üzerine yenen meyve veya tatlıdan ve saat 21 den (sindirim durduktan) sonra alınan herhangi bir besinden sonra midede ağırlık, bulantı, gaz, geğirme, yanma veya ekşime olur. Bunların herbiri hazımsızlık belirtisidir. Midede başlayan hazımsızlık bağırsaklarda, sonra ikinci sindirimde yani karaciğerde, sonra üçüncü sindirimde yani kanda, daha sonra dördüncü sindirimde yani hücrelerde devam eder. Hazımsızlığın ulaştığı seviyeye göre farklı hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin mide reflüsü birinci sindirim, hepatit ikinci sindirim, diyabet üçüncü sindirim, kanser dördüncü sindirimin bozulmasıyla bağlantılıdır. Görüldüğü gibi hazımsızlık her hastalığın başı olduğu için bütün hastalıkların tedavisi sindirimi düzelterek başlamalıdır. Beslenme hataları düzeltilmeli, iyi çiğnemeye alışmalıdır. (Hastalıkların Sebepleri, bölümüne bakınız.) Yemekte ve sonrasında su içme alışkanlığı terk edilmelidir. (Su, bölümüne bakınız.) Kırmızı eti ve suni yağları hazmedemeyen kan grubu A, midesi yağlara karşı hassas olan kan grubu AB, süt ve buğday ürünlerini hazmedemeyen kan grubu 0 hazımsızlığa çok yatkındır. Kan grubu B olanların sindirimi çok güçlüdür, tavuk eti hariç hemen hemen bütün besinleri rahat hazmedebilir. Ancak onlardan çok iştahlı olan, kısa aralarla ve geç saatte yemek yiyen ve yemekten sonra meyve yiyenler de hazımsızlık çeker. (Temel Besinler, bölümüne bakınız.) Devamlı hazımsızlık H, Pylori enfeksiyonuna, midede iltihaplanma (gastrit), reflü, fıtık ve ülsere neden olur ve sindirim daha da zorlaşır, sindirim zorlaştıkça metabolizma atıkları çoğalır. Karaciğer kronik hazımsızlık sonucu oluşan atık maddelerin bir kısmını parçalayarak kan yoluyla dışarı atar, bir kısmını kendi dokularında depolar, bir kısmını böbreklere, bir kısmını da çamur olarak safra kesesine gönderir. Safra kesesi, sürekli gelmekte olan çamurdan taş oluşturmaya mecbur kalır. Karaciğerde depolanan atık madde miktarı arttıkça, görevi karaciğerdeki atıkları temizlemek olan parazit, mikrop ve virüsler karaciğerde yuvalanmaya başlar. Bu süreç hepatit veya her tür ağır hastalığa kadar uzayabilir. Öneriler: Başlangıçta haftada 2 defa, sonra haftada bir, sonra 2 haftada bir olmak üzere niyet ederek hep aynı gün ve saatte kusulur. Hazımsızlık derecesine göre 1-2 hafta boyunca şu beslenme şekli uygulanır: Her sabah taze sıkılmış zencefil suyu ilk günler küçük yudumlarla, alışınca büyük yudumlarla 1 çorba kaşığı içilir. Zencefil sebebiyle oluşan mide yanması geçince 1-3 limon suyu + 1 bardak su karışımı ya da 300 gram greyfurt suyu içilir. Acıkınca 1 çorba kaşığı keten tohumu bir saat sıcak suda bekletilir ve taneleriyle birlikte içilir. Bal ile olabilir. Gün boyu acıktıkça mevsime göre aşağıdaki sebze suyu karışımlarından biri veya birkaçı (3-4 defa) içilir: 50 gram soğan suyu + 100 gram taze sıkılmış ısırgan suyu + 100 gram su. 150 gram havuç suyu + 1 çorba kaşığı maydonoz suyu + 1 çorba kaşığı kereviz yaprağı suyu + 50 gram su. 100 gram havuç suyu + 100 gram elma suyu + 50 gram su. 150 gram ıspanak suyu + 50 gram kırmızı pancar suyu + 1 çorba kaşığı maydanoz suyu + 1 çorba kaşığı kereviz yaprağı suyu +50 gram su. 200 gram semizotu suyu + 1 çorba kaşığı maydanoz suyu + 50 gram su. Sebze suyu karışımları arasında 1-2 defa 1 tatlı kaşığı mayıs papatyası, civanperçemi, biberiye, mercanköşk veya kekik kıyılarak bir bardak kaynar suda 15 dakika demlenip süzülerek içilir. İkindi-akşam arası 30-50 gram sarımsaklı zeytinyağ + 30-50 gram limon suyu karışımı içilir. ilaçlar, bölümüne bakınız. Yatmadan önce 1-3 çorba kaşığı çimlenmiş buğday yıkanır ve yenir. Bal ile olabilir (Arpa, bölümüne bakınız). Çimlenmiş buğdaya 40 gün devam edilir. Bu 1-2 hafta boyunca başka bir şey yenmez. Bu süreç bittikten sonra karaciğer temizlemesi yapılır. Karaciğer Temizlemesi, 3. gün bölümüne bakınız. Kronik ve inatçı hazımsızlık için: 7-9 saat sirke içinde bekletilen tane kimyon süzülerek kurutulur. Sonra kavrulur ve aynı miktarda fülfül, beyaz biber, karabiber ve zencefil ile öğütülür, 1 çay kaşığı yutulur. 2 hafta sonra yemek yemeye başlayınca yemekten önce veya sonra yarım çay kaşığı yutulur. Mideyi kuvvetlendirir, sindirimi kolaylaştırır, mide ve bağırsak gazını giderir. Ve Her akşam taze öğüterek keten tohumu kullanılır. Kronik kolitte ise öğütmeden kullanmak gerekir.

Sülük Tedavisi - Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Sülük Terapisi: Nehir, göl ve ırmaklarda yaşayan, Allah tarafından insan ve hayvanların toplar damarlarını temizlemekle görevlendirilen sülükler, eski çağlardan beri tedavi için kullanılır. İnsanları ve hayvanları tutan sülükler yaklaşık 105 enzim ve bioaktif madde salgılar. Bu aktif maddelerin etkisiyle damarlardaki tıkanıklık ve dokulardaki birikintiler erir, kan sulanır, kan dolaşımı düzelir, kan basıncı normale döner, zararlı mikroorganizmaların üremesi ve iltihaplanma durur, ağrılar azalır, bağışıklık sistemi uyarılır. Bu maddelerin psikolojiyi ve enerji dengesizliğini düzeltmede de büyük etkisi vardır. Bu sebeple eskiden beri sülükler nazar ve büyü tedavisinde de kullanılır. Sülükler 3-6 ayda bir defa beslenirler. Emdikleri kanı, içindeki mikroplarla birlikte tamamen hazmederler. Onun için hastalık bulaştırma riski yoktur. Geçmeyen yara, egzama, uyuz, sedef, vitiligo, mantar, yılancık gibi her türlü cilt hastalığında, ameliyat sonrası yara izi, çürük, morluk ve çillerde sülük kullanılabilir. Damar tıkanıklığı ve dolaşım bozukluğundan kaynaklanan varis ve basur gibi rahatsızlıklar; tiroid, hipofiz, yumurtalık, testis, prostat; rahim, kalp, karaciğer, dalak, akciğer, göz ve kulak hastalıkları; MS, alzheimer, parkinson; fıtık, ateşli şişlikler, çıban, kangren gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Yüz, kafa, boyun, sırt, bel, makat, rahim ağzı, kuyruk sokumu gibi her bölgeye uygulanabilir. Sülükler düştükten sonra sülüklerin tuttuğu her noktaya mümkünse birkaç defa kupa kapatılıp iyice vakumlanır. Uygulama Bölgeleri: Göz travması sonrası göz tansiyonu; göz damarlarında kanama, gözyaşı kanalında tıkanma, arpacık, katarakt başlangıcı için göze yakın bölgelere, örneğin şakaklara, iki taraftan gözün yanlarına, alt veya üst göz kapağına, çene altına. Beyinde damar tıkanıklığı ve dolaşım bozukluğu; Sara, MS, Alzheimer, Parkinson ve dişeti hastalıkları için dişetleri, burun delikleri, kafa arkası, kafanın iki yanı, kulaklar arkası, ense çukuru altı ve çene altına. Sara hastalığı; ağız ve dil yaraları için ağız içi, dil altı, dil, dişetleri, burun delikleri, kulak içi ve kulak arkasına. Rahim, yumurtalık; testis ve prostat hastalıklarında dişetlerine, bel-kuyruk sokumu, kasıklar, makat, makat-cinsel organ arası, erbezleri ve rahim ağzına; Karaciğer ve dalak hastalıklarında kürek kemikleri arası, kürek kemikleri altı, memelerin altı, makat, dizler ve ayaklara; Bel ve boyun fıtığında, fıtık yerine. Tiroid bezi hastalıklarında; tiroid üzerine sülük konur. Sülükler düştükten sonra sülüklerin tuttuğu her noktaya birkaç defa kupa kapatılıp iyice vakumlanır, nodül varsa, çıkarmaya çalışılır. Uyarı: Nadir de olsa nodüllü guatıra sülük konduğunda arteriyel kanama görülebilir. (Kan, nabız atışı gibi dalgalanarak fışkırabilir) Kanama küçük arteriolden kaynaklanır. Bu kanamanın da tehlikesi yoktur ancak aşağıda anlatıldığı şekilde kanamayı durdurmak gerekir. Sülük kullanımı için en iyi zaman ilkbahar, sonra sonbahardır. Sülükler siyaha yakın, kahverengi, toprak rengi, ince, küçük başlı ve fare kuyruğu gibi olmalıdır. Bu sülükler suyu temiz, yeşil yosunla kaplı ve kurbağası bol göllerde bulunur. Kurbağa yaşamayan kokuşmuş sularda ya da hızlı akan suda yaşayan yeşil, mavi, siyah, kıllı, büyük başlı, karnı kırmızı ve sırtı yeşil sülükleri kullanmak doğru değildir. Yara, ödem ve aşırı kanamaya sebep olabilir. Kendisi toplayıp sülük kullanmak isteyen, kuyruğundan başaşağı tutup kusturmalı, sonra yıkamalı, yarısına kadar su doldurulan kavanozda 2-3 gün bekletmelidir. Sülük uygulanacak bölge ılık su ile yıkanıp, kuru lif ile masaj yapıldık tan sonra sülükler yerleştirilir. Sülükler, en önemli akupunktur noktalarını bulur, enzimleriyle eriyen birikintiyi ve en kirli kanı emer; doyduktan sonra düşerler. Uzun süre düşmeyen sülükler üzerine biraz su, tuz veya karbonat serpilebilir. Sülükler düştükten sonra, kanamayı devam ettirerek daha çok atık madde çıkartmak ve yarayı temizlemek amacıyla noktalar üzerine kupa kapatılabilir. Sümüksü pıhtı, gaz veya tıkanıklık çok ise, 3-4 defa kupa kapatmak gerekir. Sızıntı şeklindeyse, 10-12 saat kanamayı durdurmamak gerekir. Çünkü yalnızca kirli kan dışarı atılır, vücutta temiz kanı dışarı atacak bir mekanizma yoktur. Kanamanın olduğu bölge, kuru temiz bir bezle kapatılır. Gerekirse, ceviz kabuğu külü veya kuru nar kabuğu tozu basarak kanama durdurulur. Büyük hekimlere göre, esneme, mide bulantısı ve bayılma hissi gelene kadar beklemek daha iyidir. Bu belirtiler kan hacminin %20'den fazlası kaybedilince görülür. Kan hacminin % 30'dan fazlası kaybedilince tehlike oluşabilir (tahminen 1,5 litre). Ancak bağışıklık sisteminin devreye girmesiyle, bu noktaya gelmeden, hasta doğal olarak bayılır. Bayılmayla birlikte kalp atışları yavaşlar, tansiyon düşer, kanama otomatik olarak durur. Bugüne kadar sülük tedavisinde, kanama sebebiyle bayılan kimseye rastlanmamıştır. Sülük sayısı, seansların sıklığı ve kanamanın durdurulup durdurulmayacağı hastanın kan durumuna göre ayarlanır. Kullanılan sülükleri temiz bir dereye veya göle bırakmalı, bekletmek gerekirse hergün veya iki günde bir sularını değiştirmelidir. Uyarı: Kan sulandırıcı kullananlar sülük tedavisinden 7 gün önce ilacı bırakmalıdır. • Kiraz, vişne ve limon kan sulandırdığı için 2-3 gün öncesinden itibaren yememek gerekir. Ağrı kesici, ateş düşürücü, aspirin ve antibiyotik kullananların kan üretimi baskılanmış olabilir. Bu tür hastalar sülük terapisini kan sayımı ile yapmalı; 3 sülükle başlamalı; iki seans arası 3 haftadan daha sık olmamalı; sülükler düştükten sonra kanamayı durdurmalıdır. • Adet gören kadına, organ nakli yapılanlara, diyaliz ve hemofili hastalarına sülük konmaz. • Sülük terapisi aç karna ve abdestli olarak yapılır.

10 Ekim 2019 Perşembe

Sarımsağın faydaları sarımsak kürleri - Dr Aidin Salih

Sarımsak: Kanı temizler, akciğer, karaciğer, safra kesesi ve kalbi kuvvetlendirir. iltihabı kurutur ve bütün hastalıkları yok eder. Atar damarlardaki kireçlenme, daralma ve tıkanıklığı gidermek için sarımsaktan daha iyi ilaç yoktur. Kurtları döker, tüberküloz bakterisi dahil zararlı mikropları, virüsleri ve parazitleri öldürür, tansiyonu ve ateşi düşürür, kanı sulandırır, iştahı açar. Ateşli şişlikleri indirir, iltihaplı yarayı açarak iltihabın akmasına yardım eder. Yaradaki akıntıyı temizleyip yarayı kapatır; kanı kolesterolden arındırır; yüz rengini güzelleştirir; salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, genetik mutasyonlara karşı direnci arttırır. İçme suyunu değiştirmeye mecbur kalan insan, sarımsak yemelidir. Bu şekilde yeni suya alışma sürecini kısaltmış ve kolaylaştırmış olur. Hızlı çöküntülerden kendini korumak isteyen yaşlılar her gün sarımsak yutmalı veya 3 diş sarımsak ezip bal şurubu ile içmelidir. Bir baş sarımsak + 10 tane taze yeşil zeytin + 1 tane orta boy havuç, 500 gram su ile pişirildikten sonra ezilip süzülür. Bu su, âdet kanamasını söker; doğumdan sonra eşin atılmasını sağlar, karında su toplanmasına çok iyi gelir. Çiğ sarımsak yemek krampları yok eder, gazı giderir, âdet kanamasını uyarır ve doğum sonrası eşin kolay atılmasını sağlar. Pişmiş sarımsak yemek, sesi ve boğazı temizler, öksürüğü yumuşatır ve artırır, göğüs ağrılarını dindirir. Bir baş sarımsağı iyice dövüp 500 gram bal şurubu ile karıştırarak lavman yapmak yapışkan balgamı ve safrayı söktürür; siyatik ağrılarını hafifletir; kurtları düşürür. İyice dövülmüş sarımsak ateşli şişliklere (çıbanlara, romatizmalı eklemlere, emziren kadının göğsüne) sarılır, hastanın dayanabildiği sürece bekletilir. Deriyi delerek iltihabı dışarı akıtır. Sarımsak rendeleyerek yara ve mantar üzerine sarmak iyileşmeyi sağlar, kafa derisine sürmek, saç dökülmesini önler ve durdurur, bitleri öldürür. UYARI: Cilt üzerine konulan sarımsak dikkatli takip edilmelidir. 10-15 dakikadan fazla bekletildiğinde yanık olabilir. Bu durumda yanık üzerine patates veya havuç rendeleyerek koymak gerekir. Burna sarımsak suyu damlatmak nezleyi giderir. Kulağa damlatmak, delinen kulak zarını iyileştirir, birleştirir. Günde 3-7 diş sarımsak yutmak, bağırsakların sağlığı ve çalışması açısından çok faydalıdır. Bir baş sarımsağı kabuklarını soymadan buharda veya pilav içinde pişirerek yemek kurt dökmeye yardımcı olur. Ağır enfeksiyon hastalıklarında (verem, aids vs.) her sabah 3 baş sarımsak dövüp ballı su ile karıştırarak içmek gerekir. Bir baş sarımsak dövülür, bir tatlı kaşığı öğütülmüş çemen otu ve bal ile iyice karıştırılıp macun hâline getirilir ve her akşam ağrıyan eklemlere sürülür. Üzerine yağlı kağıt konarak bantlanır ve sabaha kadar bekletilir. Böbrek ve safra kesesi taşlarını eritmek için 100 gram limon suyu + 100 gram zeytinyağı + 3 baş ezilmiş sarımsak + 50 gram maydanoz yaprağı suyu karıştırılır ve her akşam bu karışımdan 50 gram içilir. Sarımsaklı zeytinyağı Bir cam kap içinde 200 gram zeytinyağı ile 1 baş dövülmüş sarımsak karıştırılır, kapağı kapatılır ve buzdolabına konur. 24 saat sonra süzülür ve günde 30-50 gram sarımsaklı zeytinyağı aynı miktarda limon suyu ile karıştırılarak içilir. Mideyi, bağırsakları ve karaciğeri temizler. Yemek ve salata üzerine de kullanılabilir. Uykusuzluğa karşı 24 tane limonun suyu + 350 gram dövülmüş sarımsak, bir cam kap içinde, üzeri 3 kat bezle kapatılarak, oda sıcaklığında 1 hafta bekletilir. Sonra süzülüp buzdolabına konur, karışım bitene kadar sabah akşam 1'er yemek kaşığı içilir. Karışım mükemmel bir damar açıcı ve temizleyicidir. (Limon suyu yerine doğal sirke de kullanılabilir. "Sirke" bölümüne bakınız.) Hadis-i Şerif'te: "Sarımsak yiyin, onunla tedavi olun, zira o yetmiş derde devadır. Eğer bana melek gelmemiş olsaydı, ben de onu muhakkak yerdim" buyrulmuştur. Uyarı: Sarımsağın fazlası baş ağrısı yapar, gözlere zararlıdır.

Mide ve Bağırsaklarda Gaz Doğal Tedavi Yöntemi - Aidin Salih

İyi çiğnemeden, karışık, birbirine ve mizaca uymayan, sindirim tamamlanmadan yenen ikinci bir yemek ve yemek üzerine yenen meyve midede çürüyerek veya mayalanarak gaz ve asit oluşturur. Basit vakalarda hazımsızlığı ve gazı önlemek için, öğünler arası en az 6-8 saat olmalıdır. Sabah aç karnına su, sebze-meyve suyu içmek, gaz yapmayan meyve, sebze ve yemek tüketmek, mizaca uygun olmayan yiyecekleri terketmek gerekir. Gazı ve büyük abdesti uzun süre tutmak kabızlığa ve erken yaşlanmaya sebep olur. Rahat gaz çıkartabilmek ve büyük abdesti sağlıklı atmak için en iyi pozisyon çömelerek oturmaktır. Çömelerek oturmak özellikle kolay doğum yapmak açısından çok önemlidir. Eskiden kadınlar bütün işlerini çömelerek yapar, doğumları da problemsiz geçerdi. Dondurulmuş meyvelerde oluşan kimyasal değişim bağırsaklarda aşırı gaza neden olur. Doğal kurutulmuş meyve, buzdolabında saklanan meyveden daha sağlıklıdır. Gazı önleyen ve gaz çıkaran güçlü ilaçlar. Kimyon, anason, rezene, dereotu tohumu, kakule, kekik ve zencefil öğütülerek, tek tek veya birlikte yemek üzerine serpilir veya çay olarak kullanılır. 2 hafta boyunca her sabah 5 gram öğütülmüş üzerlik tohumu yutmak gazı önler. 30 gram havlıcan ve 30 gram zencefil ince kesilir, 10 gram karanfil eklenir, bir litre suda 10 saat bekledikten sonra 5 dakika kısık ateşte kaynatılır, soğuduktan sonra süzülür. Günde 2-3 defa aç karnına 30-50 gram su ve bal ile içilebilir. 2 hafta devam edilir. Ancak, mizaca uymayan, karışık, hazır ve katkılı yemek tüketen, yemekten sonra meyve yiyen ve öğünlerin arasını kısa tutanlar asla gazdan kurtulamaz.

Tıbbi İlaçların Zararları - Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı

Amerika'da her yıl yaklaşık 250.000 kişi tıbbi hatalar yüzünden ölmektedir. Bunlardan 127 bini hastahanede, yanlış ilaç verildiğinden veya ilaçların yan tesirleri yüzünden ölmektedir. İlaçların yan tesirleri yüzünden hastane dışında ölenlere ait ise istatistik yoktur. Ancak onların sayısı mutlaka daha yüksektir. İlaçların yan tesirleri yüzünden hastalananlarla ilgili de hiçbir istatistik yoktur. Ancak tecrübeler gösteriyor ki, ilaçlar bütün hastalıkların temelinde yer almaktadır. Tıp literatürüne bakıldığında, ilaçların tahrip edici etkisiyle ilgili şu sonuçlara ulaşılır: Bazı ilaçlar kullanıldıkları dönemde, bazıları kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra, bazıları ise doza bağımlı olarak yan etki gösterir. Birçok ilaç, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere; karaciğer toksisitesine ve karaciğer yetmezliğine; böbrek yetmezliğine, kısırlığa ve başka birçok hastalığa neden olabilir. Hormonal sistemde dengesizliğe, DNA'da değişimlere, bağışıklık sisteminin felcine yol açabilir.Bazı ilaçlardaki (örneğin kemoterapi ilaçları) yan etkiler genel olarak tüm hücreleri etkisi altına alır ve sonuç olarak bazı dokuları ya da bütün dokuları tahrip eder. Bazı durumlarda ise ilaçların yan etkileri seçici davranabilir. Örneğin, bazı ilaçlar kemik iliği hücrelerinde DNA ve RNA sentezini engelleyerek kan üretiminin azalmasına veya anormal hücre üretimine, bunun sonucunda lösemi ve anemilere sebep olur (kloramfenikol, oksasilin, isoniasid, sefalotin, fenindion, fenitoin, fenilbutazon gibi). Alyuvarların parçalanmasına (hemolize) sebep olan kırktan fazla ilaç vardır: Aspirin, sulfonamidler, sulfonlar, klorokin, dimerkaprol, kloramfenikol gibi. Bu da bazen geçici, bazen de ömürboyu kalıcı anemi oluşturabilmektedir. Trombosit ve trombosit üretimi bozukluğunda pek çok tıbbi ilaç sorumlu tutulmaktadır. Aspirin, kolşisin, antiromatizmal ilaçlar, psikiyatri ilaçları, valproik asid, furosemid, kalp ilaçları, anestezikler, antibiyotikler, bazı öksürük şurupları (gayokolat gibi), bazı allerji ilaçları bu gruptadır. İlaçların sebep olduğu damar romatizmasında (vaskulit, damar kireçlenmesi) cilt yüzeyinde ince kanamalar, morarmalar, kangren oluşumuna kadar değişen bulgular görülebilir. Damar romatizması aspirin, allopurinol, klorotiazid, digoksin, furosemid, indometazin, iyot, izoniasid, metildopa, piperazin, rezerpin, sulfonamidler, warfarin gibi ve daha bir çok ilacın kullanımı sırasında açığa çıkmaktadır. Mikroorganizmaların çoğalmasını baskılayan antibiotikterin ve sulfanilamidlerin yan etkisi, bağırsak ·mikroflorasının yok edilmesi ve vitamin dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Antibiyotikterin işitme duyusunu olumsuz etkilemesi, parasetamolun karaciğeri tahrip etmesi, aspirinin kan üretimini bozması vs.. gibi burada da yan etkiler seçici davranmıştır. İlaçların kendi yan etkileri dışında bu yan etkileri güçlendiren bazı faktörler de bulunmaktadır. Örneğin: vücutta toksik maddelerin birikimi (ağır metaller, insektisit, herbisit, kimyasal gübreler vs), gıdalardaki katkı maddelerinin bolluğu ve yoğun ilaç tüketimi. İlaçların en belirgin yan etkilerinden biri de bu ilaçlara karşı oluşan fiziksel ve ruhsal bağımlılıktır. Fiziksel bağımlılık, o ilacın sürekli kullanım gereksinimi ile kendisini gösterir (Örneğin kortizon, insülin ve benzeri ilaçlar). İlaç kullanılmadığında ortaya psikolojik dengesizlikler, baş dönmesi, baş ağrıları, bel ve bacaklardan, tansiyon ve kan şekerinin yükselmesi gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar. Psikolojik bağımlılık ise kendisini ruhsal rahatsızlık olarak gösterir (örneğin: sigara, alkol, kokain). Morfin, kodein, antidepresan, uyarıcı, uyku ilacı, fenilalanin vs gibi ilaçlar fiziksel olduğu kadar ruhsal bağımlılığa da neden olur. İlaçlara bağımlılık organlarda ve dokularda tahribata neden olduğu gibi genetik yapıyı da bozar. (En Yaygın Kullanılan Katkı Maddeleri, Aspartam" bölümüne bakınız) Ancak ilaçların, mutajenik, embriyotoksik (embriyonun etkilenmesi) ve fetotoksik (ceninin etkilenmesi) olması en tehlikeli özelliklerinden biridir. Hamilelik esnasında küçük dozda veya birkaç yıl evvel dahi kullanılan birçok ilaç, direk olarak embriyoyu yada cenini etkileyebileceği ve mutasyona uğratabileceği gibi düşüğe de sebep olabilir. Eğer ilacın mutajen etkisi embriyonun fiziksel gelişiminde mutasyonlara neden oluyorsa (örneğin yarık dudak, uzuvların gelişmemesi, üreme organlarının gelişiminde bozukluk vs.) bu yan etkiye teratojen etki denir. Yapılan araştırmalarda varfarin, etanol, kortekosteroid (kortizon, östrojen, androjen vs) preparatları, nitrofuran, vitaminler, kemoterapi ilaçları, epilepsi ilaçları, hormonal ilaçlar vs gibi ilaçların teratojen etkiye neden olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan araştırmalar, günümüzde modern tıpta kullanılan bir çok ilaçtaki teratojen etkinin hücre bölünme prosesini bozduğunu, fermentlerin aktifliğini, protein ve nükleasitlerin sentezini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu sebeple hamilelikte ilaç kullanımı mutlaka durdurulmalıdır. İlaçların zararları cilder dolusu kitap konusudur. Aşağıda en sık kullanılan "Rekombinant" ,ilaçlardan biri olan Kortizon örnek olarak verilmiştir. Kortizon, böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan, çok önemli bir hormondur. Sentetik kortizon doğal kortizona göre 25-40 kat daha aktiftir ve bünyeden çok daha yavaş dışarı atılır. Güçlü aktiviteye sahip sentetik kortizon bu özelliğiyle doğal kortizonun tüm pozisyonlarını ele geçirir ve fiziksel bağımlılığa sebep olur. Alınan kortizon hızla kana karışır, hücrenin immün bariyerini aşarak çekirdeğe ulaşır ve DNA ile etkileşime girer. Bu ise hücrelerde protein ve ferment sentezini ele geçirerek baskılar yada stimüle eder. Kortizon aynı şekilde plasenta bariyerini de aşarak ceninin hücrelerine ulaşır ve ceninin dokularında meydana gelen tüm hücresel süreçlerin kontrolünü ele geçirir. Sentetik kortizon tüm alerjik hastalıklarda (romatizma, astım-bronşit, egzema) ve hemen hemen tüm cilt hastalıklarında kullanılan ilaçlardır; Anaflaktik şoku önlemede; nakledilen organ ve dokuların reddedilmesini engellemede; bağışıklık sistemi, böbrek, pankreas, akciğer ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Mide ülseri, tansiyon, kan üretiminin bozulması, damar tıkanıklığı, ödem, sivilce, şişmanlık, kıllanma, adet düzensizliği, erken menopoz, kemik erimesi, kas zayıflığı, deri ve kaslarda atrofi, steroid diyabet, diyabetin ilerlemesi, pankreatit, karaciğer ve böbrek yetmezliği, epileptiform kasılmaları ve diğer nörolojik bozukluklar, eyfori, psikoz ve pek çok psikolojik bozukluklar kortizon kullanımıyla oluşur. Kortizon, bağırsaklarda kalsiyum emilimini azaltır, kemiklerde kalsiyum kaybına ve kalsiyumun böbreklerle dışarı atılmasına sebep olur. Bunun sonucunda özellikle omuz, kalça ve diz eklemlerinde osteoporoz ve kemik nekrozu gelişir. Kortizonun en tehlikeli özelliklerinden biri bağışıklık sistemini baskılama açısından aktif olmasıdır. Tek doz kortizon uygulandığında bile bağışıklık sisteminin baskılandığı gözlemlenmiştir. Kortizonun 1-1.5 yıl süreyle kullanımı hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezi sisteminin fonksiyonlarını baskılar. Bunun sonucunda böbrek üstü bezi kabuğunun fonksiyonu baskılanır veya atrofe olur son olarakta hormonların biosentezi de baskıtanır veya durur. Buna bağlı olarak çocuklarda boy uzaması durabilir.İlginç olan, sentetik kortizon kullanan herkeste saydığımız yan etkilerin hepsi ya da çoğu yıkıcı bir şekilde görülür. Bazı belirtiler hemen, bazıları bir süre sonra, bazıları ise bir kaç sene sonra ortaya çıkar. Buna rağmen kortizon kullanımı hiç bir şekilde sınırlandırılmadığı gibi kullanım alanı daha da genişletilmektedir. Antibiyotikler Örneğin Sultamisilin Yan etkileri: alerji (anafilaksi şoku dahil), ishal, kanlı ishal, bağırsaklarda yara, sersemlik, halsizlik, havale, dilde kıllanma, kan üretiminde bozulma, kanamalar, karaciğerde toksisite, cilt hastalıkları ve nefrittir. Ayrıca immün deffisite (bağışıklık yetmezliği) yol açar. Antibiyotikterin yan etkileri kullanıldığı dönemde veya kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkabilir. Bu kadar tehlikeli yan etkileri olan sultamisilin ufacık bebeklere bile verilmektedir. Salisilatlar: Ömeğin Aspirin Doğal aspirin söğüt ağacından üretilirdi. Ancak dünyada söğüt ağaçları giderek azalmakta, aspirin kullananların sayısı ise hızla artmaktadır. Dolayısıyla doğal aspirin yerine artık sentetik aspirin üretilmektedir. Doğal ile sentetik aspirinin farkı ölü ile canlı arasındaki fark gibidir. Sentetik aspirin, sindirim sistemi kanamaları, ülser, kulak çınlaması, baş dönmesi (vertigo), bilinç bulanıklığı, işitme kaybı, kan üretimi yetersizliği, demir düşüklüğü, pıhtılaşma süresinin uzaması, vaskülit (damar romatizması), deri içi kanamalar, kaşıntı, deri döküntüleri, dil ve dudaklarda şişme, astım ve anafilaktik şoka sebep olabilir. ("Alerji" bölümüne bakınız). Çok küçük dozda alınan bir salisilat bile bütün bu alerjik tepkilerin ortaya çıkması için yeterli olabilir. Ağır salisilat zehirlenmesinde solunumun hızlanması, vücudun asit-baz dengesinin bozulması ve böbrek yetmezliği gibi belirtiler gelişir. Türkiye'de bütün insanlar hergün en az bir aspirin almaya teşvik edilmekte, yan etkilerin birkaçı veya tamamı aspirin kullananlarda görülmektedir. Bir ülkede, özellikle romatizmal ağrılarda olmak üzere en etkili ağrı kesici, kan sulandırıcı ve ateş düşürücü olan limon ile en etkili antibiyotik olan sarımsak yetişiyorsa, aspirin ve antibiyotik kullanmanın hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Tıbbi ilaçların kullanılmasındaki amaç hastalığı yok etmek olabilir. Ancak tıp tarihi acımasızca göstermektedir ki, sentetik maddeleri vücuda almak ve bağışıklık sistemi, dolaşım sistemi, solunum sistemi ve hormonal sistem gibi sistemlerin işlevine bilinçsizce müdahale etmek akıllıca bir iş değildir. Organlarda, sistemlerde ve hücrelerde, her saniye meydana gelen, aklın alamayacağı kadar karmaşık, muhteşem ve sonsuz işlemi kontrol etmeye hiçbir insanın aklı ve gücü yetmez. Böyle bir müdahale gerekli de değildir çünkü bu işlemleri kontrol eden, hiç hata yapmayan, kusursuz karar veren ve insanın yaptığı hataları en az zararla bertaraf eden muazzam bir Bağışıklık Sistemi vardır.