12 Ekim 2019 Cumartesi
Yağlar - Dr Aidin Salih
Yağlar. Bütün hücre duvarları yağ içerir. Yağ, deri altında, organların ve kasların çevresinde toplanarak depolanır ve dışarıdan gelen tehlikelere karşı organları korur. Vücut ısısını ve su kaybını kontrol altında tutar. Deri altındaki yağ, deriye esneklik ve güzellik verir, yaralanma ve iltihaplanmadan korur. Saçları, kılları, deriyi yumuşatır ve parlatır. Vitaminleri taşır, emilimine yardım eder. Mideyi yavaş terk ettiğinden doygunluk hissi verir.
Beynimizin yaklaşık %60'ı yağ asitlerinden oluşur. Bunun yarısı doymamış yağ asitleri, diğer yarısı da doymuş yağ (hayvani yağ gibi) asitleridir. Doymuş yağlar hücre zarının yüzde 50'sini oluşturur ve metabolizmanın çalışmasında önemli rol alır: Kalsiyumun kemiklere taşınmasını, karaciğerin toksinlerden korunmasını sağlar, iyi kolesterolü arttırır, hücreleri zararlı bakterilere karşı savunur, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, cinsiyet hormonları da dahil olmak üzere, çeşitli hormonların üretiminde yer alır, kan akışkanlığını sağlar. Doymuş yağlar ısıtma ve pişirme sırasında bozulmadığı için kızartma ve kavurma işlemlerini bu yağlarda yapmak gerekir. Eti kendi yağı ile pişirmek, etin sindirimini kolaylaştırır. Görüldüğü gibi hayvani yağlar yani doymuş yağlar sanıldığı gibi tehlikeli değildir. Fakat, doğal beslenmeyen hayvanların yağı zararlıdır. Çünkü hayvan vücudu da tıpkı insan vücudu gibi hazımsızlık sonucu oluşan kalıntı ve zehirleri yağda depolar. Sağlıklı insanın haftada 2-3 defa yağ yemesi yeterli olabilir. Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) "40 güne kadar et ve yağlı yememeye devam etmek, ahlakı bozar, tabiatı değiştirir", buyuruyor. Kur'an-ı Kerim'de Nur Suresi'nde zeytinyağ övülmüş, Enam Suresi'nde en iyi hayvani yağlar detaylı anlatılmıştır. Doymamış yağlar Omega 3 ve Omega 6, hücre zarının yapısı, hücre büyümesi ve bölünmesi, kanın pıhtılaşması, kan basıncı ve kolesterol seviyesinin dengelenmesi; damarlarda kanın pıhtılaşması ve yağ birikiminin önlenmesi; damarlardaki hasarın azaltılması ve düzeltilmesinde ve bağışıklık sisteminin çalışmasında yardımcı olur. Zeytinyağı, ceviz ve yağı, keten tohumu ve yağı, yağlı balık, taze köy yumurtası, semizotu ve tohumu, ısırganotu ve tohumu ideal omega yağ kaynaklarıdır. Soya yağı ve ayçiçek yağı da omega yağlar açısından zengindir. Fakat artık bu yağlar, yağ özelliği taşımamaktadır çünkü soya yağı ve ayçiçek yağı üretiminde sadece GM tohumlar kullanılmaktadır. GM mısır, GM ayçiçek ve pek çok GM tohumdan elde edilen sıvı yağlar, hidrojenize edilmemiş dahi olsa, sindirilemez. Çünkü tabiatta mevcut olmayan, yaratılmamış yiyecekler için sindirim sistemi de yaratılmamıştır. (GMO, bölümüne bakınız.) Bitkisel yağlar eskiden çekirdeklerden ve tohumlardan soğuk sıkma ile elde edilirdi. Bugün ise yağ ekstraksiyonu, sıkıştırma makinelerinde, 110°C ısı, toksik kimyasal yağ çözücüler ve yüksek basınçla yapılır. Uygulanan bu ısı, basınç ve kimyasal çözücüler, doymamış yağ asitlerinin karbon bağlarını koparır, serbest radikaller oluşturur ve serbest radikallerden korumakla görevli olan E vitaminini ortadan kaldırır. Bu işlemden geçen keten tohumu yağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kanser, şeker hastalığı, karaciğer hastalıkları ve beyin rahatsızlıklarına yol açabilir. Ekstraksiyondan sonra yağlar hidrojenize edilir. Hidrojenize yağIar Margarinler, hidrojenize bitkisel yağlar ve kısmen hidrojenize bitkisel yağlar bu gruba girer. Sıvı yağlar, yanma derecesini yükseltmek, bozulmaya dayanıklı hale getirmek ve raf ömrünü uzatmak için hidrojenize edilir. Hidrojenize etmek, yüksek basınç ortamında, yağın moleküler yapısına nikel katalizör ile hidrojen atomları ekleyerek kimyasal formülünü değiştirmektir. Yağ doğal bile olsa bu işlemden sonra yiyecek özelliğinden çıkar. Doğal yağları sindirebilen safra asitleri, kimyasal formülleri değiştiği için, hidrojenize edilen yağları tanıyamaz. Örneğin, margarin üretilirken ayçiçek, soya, hurma ve pamuk yağı gibi farklı bitkisel yağlar birbiriyle karıştırılır ve nikel katalizör ile hidrojenize edilir. Bu arada yağda eriyebilen gliserol ve lesitin (Domuz gliserol ve lesitini olabilir) gibi emülgatörler, A, D, E, K Rekombinant DNA vitaminleri ve ayrıca margarine tad ve kokusunu veren tereyağı aroması, zeytin araması gibi dağala özdeş aramalar eklenir. Sitrik asit, laktik asit, potasyum sorbat gibi çeşitli koruyucu maddeler, su, süt tozu, tuz katılır ve karıştırılır. Bu işlem sonucu elde edilen margarinin kimyasal yapısı ile plastiğin kimyasal yapısı arasında sadece bir molekül farkı vardır. 1940'lardan bu yana yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi hidrojenleştirme sonucu elde edilen bu yağlar birçok sağlık probleminin kaynağıdır.
• Hazmedilemez, doğal yağ sindirimini de bozar, yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri emilmeden dışkı ile atıldığı için vitamin eksikliği görülür.
• Karaciğeri bozar, yağ bezlerini büyütür, sivilceleri artırır.
• Kötü kolesterolü yükseltir, iyi kolesterolü düşürür, obeziteye sebep olur.
• Anne sütünü azaltır ve kalitesini düşürür.
• Bağışıklık sistemini zayıflatır.
• İnsülin aktivitesini düşürerek diyabete sebep olur.
• Damarlarda birikir, damarları daraltır ve katı, hiçbir şekilde eritilemeyen tıkanıklıklar oluşturur. Bu nedenlerden dolayı kan dolaşımının bozulmasına, kan basıncının yükselmesine sebep olur. Damar tıkanıklığı ile bağlantılı bütün nörolojik ve fiziksel problemleri, kalp-damar hastalıkları ve kanser riskini 5 kat artırır. Kızartıldıktan sonra bekletilen yağda ya da işlenmiş gıdalardaki yağda, yağ oksidasyonu ile toksik özellikte peroksitler ve serbest radikaller oluşur. Bu nedenle cips, bisküvi, kızartılmış ve bekletilmiş hazır yiyecekler ve bir defadan fazla kızartmada kullanılan yağları tüketmek tehlikelidir. GDO bazlı bitkisel yağlardan (ayçiçek, soya, mısırözü, kanola vb.) üretilen sabunları bile kullanmak tehlikelidir. Kuruyemiş, kavrulur kavrulmaz, patates kızartması ise hiç olmazsa, kullanılmamış yağda kızartılarak beklemeden yenmelidir. Pişirme sırasında serbest radikaller oluştuğu için, doğal bitkisel yağları da, çiğ olarak kullanmak gerekir. Zararlı yağlar damarlarda küçük kütleler oluşturur. Bu kütleler kanla birlikte dolaşırken, HDL kolesterolle (iyi kolestrol) kaplanmaya başlar (poşetlenir) ve derinin yağ bezlerine gönderilir, oradan sivilce ve çıbanlar şeklinde deri üzerine çıkar. Kandaki fazla yağın sivilce ve çıbanlar şeklinde vücuttan atılması en zararsız yoldur. Bundan daha kötüsü, kandaki fazla yağın damarların duvarlarına yapışarak, kireçle kaplanmasıdır. Böylece çimentolaşan damar çeperleri sertleşir, kalınlaşır. Neticede, damarlar daralarak, kan akımı yavaşlar, kan koyulaşır ve mecburen tansiyon yükselir. Kan, daralan damarlardan organlara yeterli miktarda ulaşamaz hale gelir; organlar oksijenden ve zaruri besinlerden mahrum kalarak zayıflar. Damarın tıkandığı yerde damar patlaması veya nekroz yani doku ölümü oluşur. Nekrozun meydana geldiği bölgede ise yara, kanama, ittihaplanma ve sertleşme olur. Yüksek kolesterolden kurtulmak için, kolesterolü ilaçla düşürmek yerine, beslenmeyi düzeltmek, zeytinyağı ve sarımsaklı ilaç içmek ve karaciğeri temizlemek gerekir.
Kaynak: Dr Aidin Salih Gerçek Tıp Kitabı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder